1915’te Ermenileri kurtaranların hikâyesi

Clark Üniversitesi Holokost ve Soykırım Araştırmaları Merkezi’nde doktorasına devam eden araştırmacı Burçin Gerçek'le, ‘Akıntıya Karşı: Ermeni Soykırımı’nda Emirlere Karşı Gelenler, Kurtaranlar, Direnenler’ başlığıyla İletişim Yayınları’ndan çıkan çalışmasını konuştuk.

Ermeni Soykırımı hakkında bugüne dek faillerden vilayetlere, yetimhanelerden ölüm kamplarına birçok alanda çalışmalarda bulunuldu. Bu çalışmalara son olarak Clark Üniversitesi Holokost ve Soykırım Araştırmaları Merkezi’nde doktorasına devam eden araştırmacı Burçin Gerçek’in yazdığı kurtarıcıların hikâyeleri eklendi. Gerçek’in yaklaşık 10 yıllık çalışması devlet memurlarının yanı sıra sivillerin de Ermenileri kurtarma hikâyelerini konu ediniyor. Araştırmacı Burçin Gerçek’in bu çalışması, ‘Akıntıya Karşı: Ermeni Soykırımı’nda Emirlere Karşı Gelenler, Kurtaranlar, Direnenler’ başlığıyla İletişim Yayınları’ndan çıktı. Hrant Dink Vakfı’nın ‘Van ve Çevresi Toplumsal, Kültürel ve Ekonomik Tarihi’ başlıklı konferansı için Türkiye’ye gelen Gerçek’le son kitabını konuştuk. 

Soykırımlarda ‘kurtarıcı’ kavramı, yanlış anlaşılmaya çok müsait. Kız çocuklarının eş veya yardımcı olarak haneye alınıp erkeklerin öldürülmesi örneğini sıklıkla duyuyoruz. Sizin bu konuya dair yaklaşımınız nedir?

Bu, çok önemli bir nokta. İster soykırımda hayatta kalanların tanıdıklarında, ister saha çalışması için gittiğimiz yerlerde konuştuklarımızın anlattıklarında olsun, özellikle böyle bir durum var mı, diye teyit etmeye özen gösterdim. Çünkü öylelerini gerçekten vicdani bir tutumla kurtarma, soykırıma veya emirlere karşı gelme olarak nitelendirmedim, o örnekleri bu çalışmanın dışında tuttum. Kız çocuklarının yanı sıra erkek çocuklarının da bazen iş gücü olarak kullanıldığını, köle gibi çalıştırıldığını biliyoruz. Zaten bu amaçla eve alınmış oluyorlar. Tüm bunları kurtarma kapsamının dışında tuttum. Çoğu yerde ‘Bizimkiler de kurtarmış’ cümlesine rastlıyoruz, ama biraz deştiğimizde, hikâyenin aslında öyle olmadığını, insanî saiklerle değil, çıkarcı bir yaklaşımla insanların haneye alındıklarını anlıyoruz. Kişi hayatta kalsa da gerçekten kurtarılmış mı oluyor, bu bir soru işareti.

Saha çalışmalarınız sırasında dinlediğiniz kurtarma hikâyelerinin yanı sıra cinayet tanıklıklarına da rastladınız mı?

Kürt bölgelerinde evet. Öyle ki, dün olmuş gibi anlatıyorlar, olayın yaşandığı yeri dahi söylüyorlar. Örneğin, “Derik’te, Rezika Korta denen bir yer var, orada öldürüyorlardı Ermenileri. Orası bir üzüm bağıydı, o yüzden halen oradaki üzümleri yemeyiz. Falanca aile cinayete karıştı, filanca aile karışmadı” diyerek, dün olmuşçasına anlatıyorlar. Bunları genç nesiller dahi biliyor, dolayısıyla nesilden nesle bir aktarımın da söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Bu örnekleri batı bölgelerinde görmek elbette imkânsız. Batıda değil cinayet, kurtarma hikâyesi de hiçbir şekilde aktarılmamış. 

1915’te Ermenilerin hem memurlar hem de halk tarafından sıklıkla kurtarıldığı bölgeler nereler? Örneğin Alevilerin kurtardığı söylenir, bunun doğruluk payı nedir, böyle genellemelerden bahsedilebilir mi?

Bu genellemeleri duyuyoruz evet ama, bu konuda çok dikkatli olmak gerekiyor. Aleviler için şöyle bir gerçeklik var: Aleviler, kendilerini Ermenilerden çok ayrı bir yere koymuyorlar. Seyit Rıza’nın “Ermenilerle Aleviler arasındaki fark bir soğan zarı kadardır” sözü çok söylenir. Hem böyle yaklaştıkları, hem de inançları ve dünya görüşleri gereği soykırımı meşrulaştıran söyleme katılmaları çok mümkün olmayacağı için, Alevilerin daha çok koruduğunu söyleyebiliriz, ama her yerde bütün Alevilerin koruduğu söylenemez. Örneğin bütün Dersimliler korudu diyemeyiz. Bu, doğru bir söylem olmaz. Çeşitli bölgelerde katliama olsun, yağmaya, mülklere el koymaya olsun, Dersim’de de rastlanıyor.

Ermeniler daha fazla nerede korundular, sorusuna cevap verirken de dikkatli olmak lazım. Bu alanda yoğunluğun Kürt bölgelerinde olduğunu söyleyebiliriz. Ancak şuna dikkat etmek gerek, bugüne kadar ulaşabilen hikâyelerin yoğunluğu Kürt bölgelerinde geçiyor. Diğer bölgeler soykırımı tamamen unutmayı, hatırlamamayı tercih ettiği için kurtarma hikâyeleri orada ne orandaydı, net bir şekilde bilemiyoruz.

Batı bölgelerindeki kurtarma hikâyelerinden bahsedebilir misiniz?

Çalışmamada Osmanlı’daki tüm vilayetleri ele alsam da, kurtarma hikâyeleri ağırlıklı olarak bugünün Kürt bölgeleri olan, zamanında Ermenilerin yoğun yaşadığı bölgelerde geçiyor. Oysa kurtarma hikâyeleri İzmir’de de, Trabzon’da da, Ankara’da da, Yozgat’ta da, Kastamonu’da da, Kütahya’da da var. Kütahya ve Konya’da halkın yanı sıra devlet görevlileri de kurtarma hikâyelerinde rol oynuyor. Konya’da bir de İttihatçıların daha sonra görevden aldığı bir Mevlevi Şeyhi bulunuyor. Orada bile ‘Tüm Mevleviler korudu’ diyemiyoruz çünkü İttihatçıların adamı olan başka Mevleviler var, örneğin Ankara’da Ermeniler Mevlevilerden yardım istiyor, ancak Mevleviler bu yardımı geri çeviriyor.

O dönem, Ermenileri kurtarmak tehlikeliydi. Öyle ki, bazı durumlarda kurtaranlar, çok ciddi cezalara maruz kalabiliyordu. Kurtaranlar ‘kurtarıcı’ kimliklerini, Ermenilerse kendi kimliklerini yerelde nasıl saklayabiliyordu?

Bu durum, kimin kurtardığına ya da karşı çıktığına göre değişiyordu. Bir veya birkaç Ermeni’yi kurtaranların yanı sıra soykırıma karşı çıkanlar, tehciri engellemeye çalışanlar da var. Bunlar devlet memurları veya sıradan insanlar da olabiliyor. Ankara’da orman başkatipliği yapan ve çok yüksek rütbeli olmayan bir devlet memuru, Ermenilerin tutuklanıp götürüldüklerini gördüğü zaman oturduğu kahvede dayanamayıp ayağa kalkıyor ve“Bu nasıl iştir, ben buna karar verene...”diye küfretmeye başlıyor. Bunun üzerine adamı apar topar götürüyorlar ve görevden alıyorlar, hatta başı daha büyük derde girecekken, birilerinin araya girmesi sonucu kurtuluyor.

Evlerinde birilerini saklayanlar, bunu elbette gizlilikle yapmak zorunda kaldı. Çünkü bu durumda çevreden kendilerine de saldırılar geldi. Örneğin, çeşitli köylerde başka çevre aşiretlerin korumaya çalışan bir ileri gelene ya da bir ağaya saldırdığı, başka aile üyelerinin kurtarana saldırdığı, hatta onu öldürdüğü, komşuların kendisini ihbar ettiği durumlar var. Devlet görevlileri ise bunu saklayamıyorlardı çünkü zaten karşı çıkışlarını açıkça ortaya koyuyorlardı. Onlar görevden alındı, hatta kimi durumda başlarına çok daha kötü işler geldi, onlar bunu göze alarak kurtardılar. 

Kurtaranlar ifşa edildiklerinde başlarına ne geldi?

Diyarbakır’da soykırıma açık bir şekilde karşı çıkan ve bunun sonucunda Diyarbakır Valisi Reşid tarafından öldürülen iki kaymakam var. Bunun dışında karşı çıkan diğer devlet memurları çok büyük oranda görevden alındı. Kimilerinin başına gelen işler 1915’le sınırlı kalmadı, cumhuriyet döneminde dahi hain ilan edildiler, dışlandılar. Toplumda ya da devletle olan ilişkilerinde bir yerlere gelmeleri hep engellendi. Tüm bunların yanı sıra görevden alınmamayı başaran nadir istisnalar da var, Kütahya Mutasarrıfı Faik Ali onlardan biri. Yerel halkın kendisini desteklemesi ve halkın devletle çeşitli ilişkileri olması sebebiyle Faik Ali’nin görevden alınmaması sağlanabilmiş.

Ermeni soykırımı sırasında emirlere karşı gelen devlet görevlilerinin sembolü haline gelmiş Konya Valisi Celal Bey

Kurtaranların torunları ne düşünüyor?

Aile üyelerine ulaşmaya çalıştığım için onların düşüncelerini görebilme imkânım oldu. Kürt bölgelerinde bu konuları çok kolay konuşabiliyorken, batıda benimle konuşmak istemeyenler, “Zaten bir şey bilmiyoruz” deyip geçiştirenler oldu. Bilmemek de ilginç bir konu. Gerçekten bilmiyor olmaları büyük ihtimal çünkü konuşulmuyor, unutuluyor, üstü örtülüyor, aktarılmıyor. Ama bir yandan da bu ‘bilmemek’, konuşmaktan kaçmanın bir bahanesi haline de gelebiliyor. Konuşanlar, bir şey bilenler dahi bu sefer korkarak, çekinerek konuşuyorlar. Örneğin soykırımda Ermenileri kurtaran isimlerden belki de en sembolik olanı Cemal Bey’in ailesi, halen ‘Milletimize zarar verecek bir yazıda adımız geçmesin’ diye bakıyor konuya. Dedelerinin yaptıklarıyla gurur duymak zorunda değiller ama en azından dedelerinden rahatça bahsetmekten bile çekiniyorlar. 

Kitabın giriş bölümünde, büyükdedenizin Dersim’de birkaç Ermeni’yi kurtardığı yazıyor. Ermeni Soykırımı’nda kurtaranların hikâyelerini ele almanızda büyükdedenizin bir etkisi var mı?

Büyükdedemin hikâyesini çok sonradan öğrendim, çalışma nedenim o değil. Yaklaşık 10 yıldır bu konu üzerine çalışıyorum, son iki yıldır da çalışmalarımı yazmaya yoğunlaştım. Kurtaranların, Ermeni Soykırımı’yla yüzleşmek için Türkiye toplumuna bir yol açabileceğini düşünerek bu konu üzerine çalışmak istedim. O dönem bile bu işe her türlü riski alarak karşı çıkan insanlar vardı, neden halen bugün biz bu suçluları sahiplenelim sorusunu sordurtabileceğini düşündüm.

Çalışmam ilerledikçe bu sorunun ötesinde şeyler olduğunu keşfetmeye başladım.  Kurtaranların %90’a yakını Cumhuriyet döneminde dışlandı. Bu, bize, Cumhuriyetin neyin üzerine kurulduğunu gösteriyor. Faillerin Cumhuriyet döneminde de gayet etkin bir hayat sürdüklerini zaten biliyorduk, bunun yanı sıra soykırıma iştirak etmeyenlerin, tehciri doğru bulmayanların Cumhuriyet tarafından cezalandırıldıklarını da görüyoruz, kurtaran memurların büyük çoğunluğunun Cumhuriyet döneminde dışlanmasıyla sağlamasını yapıyoruz.

Kastamonu Jandarma Komutanı İzzet Bey

“İzzet Bey’in hikâyesi oldukça ilginç. Kendisinin Çerkes olması da oldukça önemli bir detay, çünkü Çerkeslerin soykırıma iştirak eden hikâyelerini daha çok biliyoruz. Çerkeslerden milisler oluşturulmuş, özellikle Doktor Reşit’in Çerkeslerden milisler oluşturduğunu biliyoruz. İzzet Bey, Kastamonu’daki tehcire karşı çıkmakla kalmıyor, aynı zamanda o dönem Çankırı’ya da vekaleten baktığı için Çankırı’ya sürülen Ermeni aydınları korumaya çalışıyor. Tabii bunu uzun süre sürdüremiyor, görevden alınıyor ama tamamen memuriyetten atılmıyor, Mamuretülaziz’de biraz daha pasif bir pozisyonda görevlendiriliyor. Orada da karşı çıkıyor, sokakta, halka açık yerlerde “Ermenileri sürenler, katledenler namussuzdur, alçaktır” demeye başlıyor. Bunu, Osmanlı arşivlerinde bulunan bir yazışmadan biliyoruz. Ermeni Soykırımı sırasında emirlere karşı gelenlere dair izler de Osmanlı arşivlerinden silinmiş durumda. Nasıl olmuşsa bunu unutmuşlar. Vali Sabit, Dahiliye Nezareti’ne şunları yazmış: “Bu eski Kastamonu Jandarma Komutanı İzzet’i buraya gönderdiniz ama bu adam her yerde ‘Ermenileri sürenler alçaktır’ diye konuşuyor, bunu görevden almanız lazım.”Kısa süre sonra İzzet Bey, telgrafta önerildiği gibi görevden alınıyor ve sonrasında izini kaybediyoruz. Bunun benim için önemi, kurtaranların başına neler geldiğini gösteren resmî bir belge olması.”



Yazar Hakkında