Fotoğrafların rehberliğinde Güney Afrika’dan Zagreb’e

Tuğba Esen, Agos'un fotoğrafçısı Berge Arabian'la birikte dört fotoğraf sergisini gezdi, izlenimlerini aktardı.

İstanbul’un bazı sanat mekânları bugünlerde, görülmeye değer fotoğraf sergilerine ev sahipliği yapıyor. Gazetemizin fotoğrafçısı Berge Arabian’la birlikte bu sergilerden dördünü seçerek kendimize bir güzergâh çizdik. Bütün bir öğleden sonrayı Nuri Bilge Ceylan, NarPhotos, Roger Ballen ve Zagrebli beş sanatçının fotoğraflarına bakarak, gördüklerimiz üzerine konuşarak geçirdik. Bu yazı, dört duraklı turumuzdan izlenimlerimizi aktarıyor. 

Babanın dinginliği 

Sinemacı kimliğiyle yakından tanıdığımız Nuri Bilge Ceylan’ın 1 Şubat’ta Dirimart Nişantaşı’nda açılan ‘Babamın Dünyası’ başlıklı fotoğraf sergisi 5 Mart’a kadar devam ediyor. Ceylan, ilk üç filmi ‘Koza’ (1995), ‘Kasaba’ (1997) ve ‘Mayıs Sıkıntısı’nda (1999) başrolde izlediğimiz babası Mehmet Emin Ceylan’ın portrelerini bir araya getirmiş ve onun dünyasının kapılarını sonuna kadar açmış izleyiciye. Gözbebeklerinin derinliklerinden, yaşadığı evin düzenine kadar, onun dünyasını şekillendiren detayları önümüze seriyor sergi.

Berge Arabian’ın deyişiyle, Ceylan’ın babasına duyduğu sevgi akıyor bu fotoğraflardan. Babasını günlük yaşamın akışı içinde fotoğraflayan sanatçı onun ruhunu yakalıyor; ağarmış saçlarından, yorulmuş yüzünden çok, onun iç dünyasını, dingin ve huzurlu benliğini fotoğraflıyor, sükûnetini yansıtıyor. Üstelik bunu büyük bir doğallıkla yapıyor; fotoğraflarında uyguladığı manipülasyonlar, özne ile izleyicinin arasına giremiyor.

Ceylan’ın fotoğrafları, estetik bakımdan sinematografik yaklaşımıyla büyük ölçüde örtüşüyor. Tıpkı filmlerinde olduğu gibi, fotoğraflarında da, izleyiciyi davetkâr sahnelerine dahil etmeyi başarıyor sanatçı. Kendimizi, sabır ve kabullenmişlikle zamanının dolmasını bekleyen yaşlı adamın dünyasında buluveriyoruz. Onun çevresinin bir parçası oluyor, bekleyişinde ona eşlik ediyoruz; o anda aklından neler geçtiğini, hafızasında nelerin gizli olduğunu anlama isteğiyle kıvranıyoruz.

Sanatçı, 2008 yılında Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde, kız kardeşi Emine Ceylan’la birlikte ‘Babam İçin’ başlıklı bir sergi açmıştı. Emine Ceylan’ın etkileyici fotoğrafları bu sergiyle birlikte düşünüldüğünde büyük bir ortaklık çıkıyor ortaya, o da sevgi. Dirimart’ta 5 Mart’a kadar devam edecek olan ‘Babamın Dünyası’ sergisinde, Nuri Bilge Ceylan, bu duyguyu aktarma görevini bu kez tek başına üstleniyor.

Zagreb’den ayrıntılara odaklanan gözler

Beyoğlu’nda faaliyet gösteren İstanbul Fotoğraf Galerisi, 25 Şubat’a kadar ‘Zagreb Fotoğraf Beşlisi’ni ağırlıyor. Tomislav Hajek, Max Juhasz, Neda Racki, Ksenija Spanec ve Kresimir Kopcic’in siyah beyaz kareleri, doğadaki formlardan binalara, doğadan şehir manzaralarına uzanan, çok çeşitli temaları yansıtıyor. Zagrebli beş fotoğrafçıdan seçilen beşer çalışma, kendi içlerinde tutarlı gruplar oluştururken, diğer sanatçıların fotoğraflarıyla da analog fotoğraf ve siyah-beyaz estetik ekseninde ilişkiye geçiyor.

Ksenija Spanec’in bitki ve çiçek portreleri, serginin en dikkat çekici işlerinden. Bu şiirsel karelerde, kimi zaman fotoğrafladığı bitkilerin tüm detaylarını cömertçe izleyiciye açıyor sanatçı. Kimi fotoğraflarında ise son derece tanıdık formaları soyutlaştırmayı ve yoruma açık hale getirmeyi başarıyor.

Tomislav Hajek’in çektiği kadın portreleri, modellerin alışık oldukları çevrelerde fotoğraflandıkları izlenimini verirken, aynı zamanda bir tür yabancılaşma duygusu hissettiriyor. Bu nedenle fotoğraflar, bir derginin sayfalarını karıştırırken karşılaşılan imgelere de yakın duruyor, sevgilinin özenle saklanan görüntülerine de. Hajek’in portrelerinin izleyiciye belki de en yoğun hissettirdiği şey, fotoğraflanan kadınların yalnızlığı.

Max Juhasz’ın karanlık oda baskısı fotoğrafları, durgun doğa görüntülerini yansıtıyor; bu manzaraları gizemli bir hava içinde sunuyor. Sisli bir havada, yaşlı bir ağacın dalları boşluğa doğru sallanıyor, sonra bir kuğu geçiyor objektifin önünden... Bu karelerin, fotoğrafçının doğaya dair sakin ve sabırlı gözlemlerinin sonucu olduğunu düşünmemek imkânsız.

Neda Racki, insanları şehir ve mimariyle ilişki içinde ele alıyor. Ziyaretçiyi sokaklara, günlük yaşamın gözden kaçan anlarına götürürken, zaman zaman mimarinin de yardımıyla, bugün ile geçmiş arasında gizli geçitlere dair hayaller kurmaya itiyor.

Yaşamını Helsinki’de sürdüren Kresimir Kopcic’in karelerine, şehirde yaptığı yürüyüşlerden, dikkatini cezbeden kesitler yansıyor. Sanatçı, bu çalışmalarında, kendi deyişiyle, şehrin gizli yönlerini ve cevherlerini keşfediyor.

Fotoğrafın öznesi çocuk işçi

NarPhotos’un 25 Ocak’ta Depo’da açılan ‘Mekân: Suriyeli Mültecilerin Hikâyeleri’ başlıklı sergisi, 12 Mart’a kadar devam ediyor. Sergi, ajans bünyesinde çalışan fotoğrafçıların, Suriyeli mülteci krizinin başladığı 2011 yılından bugüne kadar, kritik zamanlarda ve yerlerde çektikleri fotoğraflardan geniş bir seçki içeriyor. Çocuk işçiler, kimlik arayışındaki gençler, Suriye’den göçmüş sokak müzisyenleri, şişme botla denizi aşanlar, Avrupa’ya iltica başvurusu yapanlar, çadırkentler ve daha birçok odakla, krizin farklı boyutlarına bakış sunuluyor.

Bu serginin amacı sadece fotoğraf göstermek değil, aynı zamanda hikâye anlatmak, yaşanan zorlukları aktarmak ve ziyaretçiyi meselenin farklı boyutlarıyla ilgili bilgilendirmek. Bunun için fotoğrafçılar, kritik bölgelerde ve anlarda gözlemlediklerini yansıtıyor ve bunu mümkün olduğunca doğrudan bir dille yapmaya gayret ediyorlar. Sergideki fotoğraflara, yanlarındaki etiketlere basılmış bilgi ve metinler eşlik ediyor. Bu metinlere ve görüntülere mültecilerin yaşamları ve mücadeleleri yansıyor. Ancak bize göre serginin en zorlayıcı kısmı, Suriyeli çocuklarla ilgili anlattıkları. NarPhotos, Suriye’deki savaşın en ağır bedelini yaşayan çocukların, gittikleri yerlerde de her zaman iyi koşullarla karşılaşmadığı gerçeğini bir kez daha çarpıyor yüzümüze. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün Mart 2016 tarihli verileri, Türkiye’de 0-18 yaş aralığında 1 milyon 394 bin Suriyeli çocuk bulunduğunu söylüyor. Resmî olmayan veriler, göre bu çocukların yüzde 90’ı okula gitmiyor, inşaat, tekstil, ağır sanayi ve tarım gibi çeşitli sektörlerde, kayıtdışı bir şekilde, çok düşük ücretlerle çalıştırılıyorlar. Sergi turu onların kâh atölyelerde çalışırken, kâh kameraya hevesle poz verirken çekilmiş fotoğraflarıyla tamamlanıyor. Dolayısıyla, mekândan çıktıktan sonra da üzerine düşünülecek çok şey kalıyor izleyicinin zihninde.

Ballen’ın belgeselden absürde yolculuğu

İstanbul Modern bugünlerde, sanatseverlerin kaçırmaması gereken bir fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor: Roger Ballen retrospektifi. Merak etmeyin, daha serginin kapanmasına çok zaman var; ‘Roger Ballen: Retrospektif’ sergisi 4 Haziran’a kadar devam ediyor. Ancak Ballen’ın fotoğrafları, bir görende bir daha bakma isteği yarattığından, elinizi çabuk tutmanızda fayda var.

Demet Yıldız’ın küratörlüğünde düzenlenen sergi, Amerika doğumlu Güney Afrikalı sanatçının 1980’lerden itibaren yaptığı çalışmaları bir araya getiriyor. Fotoğraflar, sergi turunu kolaylaştıracak şekilde gruplandırılmış. Fotoğraflara eşli eden bilgilendirici metinlerle, erken dönemlerinden itibaren sanatçının üslubundaki leziz değişimleri takip etmek, her serinin konusunu ve sanatçının uyguladığı teknikleri öğrenmek mümkün.

“Ballen’ın fotoğrafları doku, ışık ve özneyle etkileşim gibi, fotoğrafın sadece biçimsel yönlerini barındırmakla kalmaz, aynı zamanda sosyal değişimlerin yaşandığı bir zamanda ötekileştirilen hayatlara tanıklık etme ve bunları ifşa etme amacını da taşır” deniyor serginin tanıtım metninde. Onun çalışmalarına konu olan karakterler, fotoğraf karesinde absürt bir tiyatro oyununun sahnelendiği izlenimini yaratırken, kendi gerçekliklerini sergilediklerine de inandırıyor izleyiciyi. Fotoğrafçının yarattığı sahneler de, poz veren modelleri de garip, belirsiz; belirli kalıplara sığmıyor, farklı şekillere girebiliyorlar. Sıradan insanlar, mekânlar ve nesneler aracılığıyla absürt durumlar yaratan sanatçının sırrı, farklı unsurları bir araya getirme tarzında yatıyor.

Ballen’ın belgesel fotoğrafçılıktan kendine has üslubuna uzanan yolculuğunu görmek için eşsiz bir fırsat sunan serginin sürprizi, sanatçının ‘Ballanesk Oda’ isimli yerleştirmesi. Bu bölüm, sanatçının yarattığı tuhaf mekânlara davet ediyor ziyaretçiyi, onun dünyasını üç boyutlu olarak deneyimleme imkânı sunuyor. Sanatçının fotoğrafı bir araç olarak kullanmadaki ustalığı ve açıklığı, fotoğraf sanatına farklı disiplinleri dahil etme şekli, yakından görülmeye ve incelenmeye değer. 



Yazar Hakkında