‘Cumhuriyet’in iyi çocuğu’ Hagop Martayan ya da A. Dilaçar

Cumhuriyet’in dil politikalarının baş uygulayıcısıydı Hagop Martayan. Bunun için çok uğraştı. Eh bu kadar uğraşan adamın da adı Martayan kalmaz ya. Mustafa Kemal kendisine mesleğine uygun Dilaçar soyadını bahşetmiş. Önce Agop Dilaçar olmuş, sonra A. Dilaçar’a dönüştürülmüş. 1979’da vefatını haber veren TRT kendisini Adil Açar diye sunmuş, olmuş bitmiş.

Levent Özata 
levozata@gmail.com

(Fotoğraflar: Ara Güler)

Hagop Martayan 1895’te, o zaman pek de İstanbul’un içi olmayan Büyükdere’de doğmuş. Robert Kolej’e gitmiş. Sonradan mesleği haline gelecek olan dillere olan ilgisi de burada başlamış. 1915’te buradan mezun olmuş. Mezun olur olmaz da Birinci Dünya savaşının en şiddetli cephelerinden biri olan Kafkas cephesine yollanmış. Kafkas cephesinden madalya ve kimliğinin getirdiği ‘şüphe’yle beraber Filistin cephesine kaydırılmış. Kimine göre esir İngiliz askerlere edilen kötü muameleye karşı çıkmasından, kimine göre ise karşılaştığı Hintli savaş esirlerinin yemek isteğini üstlerine bildirdiği için “vatan haini” ilan edilip, hapsedilmiş.

Masal bu ya, cezasının ne olacağını öğrenmek için komutanın karşısına çıkarılan Martayan tüm cesaretini toplayıp, esirlere yapılan barbarlık, eziyet ve işkencelerin medeniyetle bağdaşmayacağını, ileri ülkelerde böyle bir davranış gözlenmeyeceğini anlatır komutana. Çevresindekiler korku içinde ne olacağını beklerken. Komutan Martayan’ın zincirlerini çözdürür, ona çay ısmarlar ve muhabbet etmeye başlar. Martayan’ın kendi sözlerine göre Mustafa Kemal ile böyle tanışmıştır. Savaştan sonra Robert Kolej’de İngilizce öğretmenliği yapar. Beyrut’ta bir Ermeni okulunda müdür olur. Yine Beyrut’ta yayınlanan Luys gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yapar. Daha sonrasında Sofya’ya yerleşir, eski Türk dili ve Uygurca dersleri vermeye başlar.

1930’larda yeni Türkiye Devleti dili devirmeye karar verince, Türk dili üzerine yazdığı makalelerle dikkat çeken Martayan Türkiye’ye davet edilmiş. Ancak Türkiye vatandaşlığından çıkartılmıştır. Elindeki “vatansız” belgesiyle ortalıkta geziyordur. Emir büyük yerden olunca o belgeye vize vurulur, eline de “Mustafa Kemal’in özel davetlisidir. Gereken kolaylık gösterilsin.” ibaresi tutuşturup, İstanbul’un yolunu tutar.

Özel davetli olarak katıldığı 1. Türk Dili Kurultayı’nda çalışmalarını ve yapılabilecekleri sunmuş ve çok beğenilmiş. Bu günden sonra Martayan hayatını Türk diline adamış. Ancak, Türk Dil Kurumunun kurucu başkan sıfatı uygun görülmemiş kendisine. Baş uzman yapılmış. Türk Ansiklopedisi’nde baş danışmanlık da yapmış.

Eh bu kadar çok Türk ‘bir şeyleri’yle uğraşan adamın da adı Martayan kalmaz ya. Mustafa Kemal kendisine mesleğine uygun Dilaçar soyadını bahşetmiş. Önce Agop Dilaçar olmuş, sonra A. Dilaçar’a dönüştürülmüş. 1979’da vefatını haber veren TRT kendisini Adil Açar diye sunmuş, olmuş bitmiş. Ama kendisine bahşedilen bu ‘hediye’nin altında kalmamış Martayan. O da Mustafa Kemal’e Atatürk soyadını önermiş.

Martayan dillere sevdalıymış sadece. Ermenice, Türkçe, İngilizce dışında Azerice, Uygurca, Osmanlıca, Latince, Yunanca, Almanca, Rusça ve Bulgarca ile de ilgilenmiş. Türkçe’ye olan özel ilgisini doğduğu toprakların maharetinden mi, zorunda kaldığından mı, zamanın ruhundan mı bilinmez ama kullandığı dili, biraz da teşvikle, kalıba sokmak için uğraşmış didinmiş. Kendisi Hagop Martayan’dan Adil Açar’a dönüştükçe, Türkçe’yi durağan kılabilmek için çalışmış. Bildiği onca dile rağmen çok dilli olamamış, diller arası geçişkenliği ve esnekliği görmemeyi seçip hem Türkçeye ‘yabancı’ kaynaklardan giren kelimeleri, değiştirme yoluna gitmiş, hem de “bütün dillerin ortak atası Türkçe’dir” diyen bir teoriye gözü kapalı destek vermiş senelerce. Ama ‘güneş’ ölünce teorinin de ömrü uzun soluklu olmamış.

Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Türkçe hocalarına göre “hocaların hocası” Dilaçar, Türkçe eğitiminde dili doğaçlama öğrenmiş çocukların Türkçelerinin şekillendirilmesi, kurallara oturtulması ve geliştirilmesini temel gaye edinmiş dil eğitiminde. Ancak dil kıvraktır, durduğu yerde durmaz. Ömrünü adayıp, yeniden yaratmaya çabaladığı Türkçeye, şimdi ‘agopça’ ve yahut ‘uydurukça’ deniyor. Bir de Şişli’de bir sokağı var: “A. Dilaçar Sokağı”. Devlet bildiği şekilde ‘isimsiz’ kahramanını ödüllendirmiş; adını saklayarak.

Bu hafta...
  •  
Merhaba!

Kategoriler

Şapgir