VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Suriyeli Hıristiyanlar: Savaş ile göç arasında yaşam

1920’lerden 1970’lere kadar, bölgedeki kentsel nüfusun büyük bölümünü Süryaniler, Asuriler, Keldaniler ve Ermeniler oluşturuyormuş. Ancak, 1950’lerde başlayan göç, bu toplulukların nüfusunda çok ciddi bir düşüşe yol açmış

Nusaybinli Bâkire Şehit Febronya Süryani Ortodoks Kilisesi, Kamışlı’nın birkaç kilometre batısındaki Himo köyünde bulunuyor. 2004 yılında, geçmişi –geleneksel anlatıya göre– 4. yüzyıla uzanan bir tapınağın üzerine inşa edilmiş. Burası, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinin yaşandığı topraklar. Çevre köylerde bir zamanlar, refah içinde yaşayan, güçlü bir Asuri nüfusu varmış; bugün iyice düşmüş; Pazar ayinlerine bile ancak birkaç kişi katılıyor. 

Suriye’nin kuzeydoğusundaki belli başlı şehirler Fransız mandası döneminde kurulmuş. Kamışlı’nın şehir planına dikkatli bir şekilde baktığınızda, karmakarışık trafiği ve sokaklardan sarkan elektrik hatlarını zihninizde yok edebilirseniz, modern bir ızgara formunun kullanılmış olduğunu görebilirsiniz. Şehri 1920’lerde, Osmanlı’nın tehcir ve katliamlarından kurtulabilen Asurilere barınak sağlamak üzere Fransızlar planlayıp inşa etmiş. Kobani (Ayn el Arab) ve Tel Abyad gibi şehirler de benzer şekilde, Ermeni sürgünler tarafından kurulmuş. Buralara yerleşen Asuriler de, Ermeniler de, kökenleri, bugün Türkiye’nin doğu ve güney illerini oluşturan topraklarda olup, Birinci Dünya Savaşı sırasında uygulanan katliamların ardından sağ kalabilenlerden. 

Demografideki değişim
1920’lerden 1970’lere kadar, bölgedeki kentsel nüfusun büyük bölümünü Süryaniler, Asuriler, Keldaniler ve Ermeniler oluşturuyormuş. Ancak, 1950’lerde başlayan göç, bu toplulukların nüfusunda çok ciddi bir düşüşe yol açmış. Gabriel Muşe, Kamışlı’nın aktif siyasi figürlerinden biri. Atalarının memleketi, şu anda Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde yer alan Tur Abdin. Aile, Seyfo sırasında, sonradan Suriye olan topraklara tehcir edilmiş. ‘Seyfo’ kelimesi, Asurca-Keldanicede ‘kılıç’ anlamına geliyor ve Süryani halkının Birinci Dünya Savaşı sırasında uğradığı tehcir ve katliamlara atfen kullanılıyor.

Muşe, Asurilerin ve diğer Hıristiyan toplulukların mensuplarının Kuzey Suriye’den göç etmeye başlamasını “Bedeviler Asuri köylerine saldırıyordu, devlet Asurileri korumuyordu” sözleriyle açıklıyor. Bunun ardından, ‘Araplaştırma süreci’yle birlikte toprağı millîleştirme çalışmaları gelmiş. Baas ve Panarabist düşüncenin diğer ideologları, Asurileri kendi özgün dili, kültürü ve ulusal kimliği olan, ayrı bir etnik grup olarak değil, ‘Arap Hıristiyanlar’ olarak gördüğünden, Asurilerin okulları, dernekleri ve diğer kurumları kapatılmış. Genel sekreterliğini Muşe’nin yaptığı Asuri Demokratik Örgütü, bu Araplaştırma politikalarına tepki olarak, 1957 yılında kurulmuş ve hemen ardından, 1958’de yasadışı ilan edilmiş. 

“Habur bölgesinde 43 Asuri köyü var. Baas yönetiminin toprak reformları, bu köylerdeki tarım işletmelerinin iflas etmesine neden oldu” diyen Muşe, çatışmaların daha da kötü sonuçlar doğurduğunu, IŞİD’in köylere saldırmasının ardından bölgede en fazla 700 Asuri’nin kaldığını vurguluyor. Suriye’nin Cezire bölgesinde çatışmalardan önce 150 bin Süryani yaşarken, günümüzde bu sayı 40-45 bine düşmüş. 

Papaz Levon Yeğyayan

Kamışlı cemaatinin sıkıntıları
Surp Hagop Ermeni Apostolik Kilisesi, devasa ama tamamlanmamış bir yapı. Eski kilisenin yerine çok daha büyük bir yapı inşa edilirken, Suriye’deki savaş nedeniyle çalışmalar durmuş. Dr. Serop Pakradyan, buradaki Ermeni toplumunun birçok mensubunun kökenlerinin Ermeni Platosu’na dayandığını, kendi dedelerinin ve ninelerinin de Sasunlu olduğunu söylüyor. Beni kilisenin yanındaki çalışma odasında ağırlayan Papaz Levon Yeğyayan, Kamışlı’daki cemaatinin sıkıntılarını anlatıyor. Şehirdeki Ermeni ailelerin sayısı, çatışmalar patlak vermeden önce 1800’ken, bugün 700’e düşmüş. Komşu Haseke şehrinde 89, Derik (El-Malikiye) kasabasında ise yalnızca 69 Ermeni aile yaşıyormuş. 

Yeğyayan’ın değindiği, günlük hayatta karşılaştıkları zorluklardan biri, seyahatle ilgili. Kamışlı’daki kilise Halep Ermeni Episkoposluğu’na bağlı. Yeğyayan, “Eskiden Halep’e dört-beş saatte gidilirdi. Şimdi güneydeki yolu kullanmak gerekiyor, o da 15, hatta bazen 18 saat sürebiliyor” diyor ve ekliyor: “Burada beş farklı ordunun arasında yaşıyoruz, her biriyle iyi geçinmemiz gerekiyor.” Kuzeydoğu Suriye’deki Ermenilerin özgül sorunları üzerine konuşuyoruz. Yeğyayan, savaş ve istikrarsızlığın göçe zorladığı gençlerle ilgili olarak şunları söylüyor: “Buradaki Ermeni gençlerin Arapça ve Kürtçe öğrenmeleri gerekiyor ama bir yandan da onları Ermeni kimliğini korumaya teşvik etmeliyiz. Bunu nasıl yapabiliriz? Okullarımızı, derneklerimizi ve cemaat ağımızı ayakta tutarak”   

Göç sorunu
Yeğyayan, gençlerin göç etmesi konusunda gerçekçi olmak gerektiğini vurguluyor. Kamışlı’daki gençlerin de akıllı telefonları olduğunu, sosyal ağları üzerinden başka yerlerde insanların nasıl yaşadığını, neler yaptığını gördüklerini belirtip “Neden gitmek istemesinler ki!” derken, şunu da ekliyor: Ama biz de çocuklarımızı cemaatimizin içinde tutmak istiyoruz. Bu yüzden onlara kendi işlerini kurmaları ya da iş bulmaları konusunda destek olmaya çalışıyoruz.” 

Gabriel Muşe ise, partisinin (Asuri Demokratik Örgütü) Özerk Yönetim’de yer almadığını ve iktidarı elinde tutan Kürt güçlerine eleştirel baktığını ifade ediyor: “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (El-İtilaf) içinde olsak da, Özerk Yönetim ve PYD (Demokratik Birlik Partisi) ile diyaloğa açığız. Onlarla dış güçlerden bağımsız bir yönetim oluşturma konusunda görüştük. Suriye güçleri arasında gerçek bir ortak olarak yere almayı da talep ettik. Ama onlar tek parti sistemi ve yanında süs olarak ‘ulusal yurtsever cepheler’le Baas deneyimini taklit ediyor. Ben Öcalan’ın ideolojisini istemiyorum. Biz de Türkiye’yle olumlu ilişkiler istiyoruz. Bu, Türkiye’yi çok sevdiğimiz anlamına gelmiyor; Seyfo’yu unutmuş değiliz. Ama bölgemizde istikrarı sağlamanın tek yolu bu.” 

Muşe, birçokları gibi geçici olarak gördüğü Özerk Yönetim’in geçici çeşitli olumlu yönleri de olduğunu düşünüyor: “Bizim bölgemizde durum, rejimin ya da Cabat el Nusra’nın yönetimi altındaki yerlerden çok daha iyi. Laiklik var; kadınların güçlü konumlara gelmesi teşvik ediliyor. Ayrıca, aşırı milliyetçi eğilimler barındırmıyorlar.” Özerk Yönetim’in azınlıkların haklarını da geliştirdiğini vurgulayan Muşe, “(Ortadoğu’da) Kürt meselesi çok önemli; diğer azınlıkların haklarını kazanmasına giden yol bu meseleden geçiyor” diyor.

Hıristiyanlar için nasıl bir gelecek?
PYD’nin eski liderlerinden Salih Müslim’e, bölgedeki Asurileri ve Ermenileri nasıl bir geleceğin beklediğini soruyorum. Müslim, “Onlara bağlı. Topraklarını terk etmemeliler. Direnmeliler. Biz buradaki varlığımızın bir arada yaşamamıza bağlı olduğuna inanıyoruz; birbirimizi tamamlıyoruz” diyor ve ekliyor: “Asuriler, Ermeniler dönmek isterlerse, yüreğimizde, başımızın üstünde yerleri var.”

Kürt güçlerin Hıristiyan cemaatlere yönelik tutumu –muhalefetle bağlantılı İslamcı milislerin aksine– olumlu olsa da, gençlerin, uzun süredir devam eden istikrarsızlık nedeniyle göçe yöneldiği görülüyor. Birçok genç zorunlu askerlikten kaçmak ya da eğitimine yurtdışında devam etmek için göç ediyor. Göç edenler yalnızca Hıristiyanlar değil; aynı durum Kürtler ve Araplar için de geçerli. Ancak, Hıristiyanların Suriye nüfusuna oranının, çatışmalardan önce tahminen %13’ken bugün %3’e düşmüş olması, onların durumunu diğerlerinkinden ayırıyor. 

Toz duman dağılıp ortalık durulunca, Ortadoğu’daki şehirlerde ve köylerde herhangi bir Hıristiyan (Asuri, Keldani, Süryani, Rum, Ermeni) topluluğu kalmış olacak mı acaba?

(İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz)