Gece sabahı taşır içinde

Düşman bildiğinin ölüsüne de ağlayan bir emniyet müdürü, üç büyük siyasi parti liderinin milli mutabakat temelinde ortak tepkisiyle karşılandı. Güç kavgasının kara dumanları arasından bize bir an için insanlığımızı anımsatan bu duygu yüklü çıkış, naralı bir çatışma dili tarafından ânında boğulmak istendi ve galiba boğuldu da.

Böyledir, gücünü ve meşruiyetini karşıtını yok etmedeki iddialarından alanlar için en büyük tehdit, kendi saflarından gelecek “ihanet”tir. Koca koca yalanların yaldızını döken, büyük sözlerin kofluğunu ortaya seren, kötülüğümüze ayna tutan, çoğu zaman yanı başımızdan yükselen insani bir sestir.

Oysa, emniyet müdürünün “Dağda ölen teröriste ağlamıyorsanız insan değilsiniz” sözleri, sadece vicdani bir pozisyon beyanı  değil, Kürt sorununda barışı getirecek çözümün kapısını aralayacak bir siyasal tezdi adeta. Alın, bu tezi çatışma çözücü yaklaşımların diline tercüme edin ve bakın bakalım akan kan nasıl duruyor.

Siyasi iktidar, aksine, bu tezi sahiplenmek yerine ayıpladı ve son dönemdeki kavgacı, uzlaşmaz çizgisinden sapmaya pek de niyetli olmadığını bir daha gösterdi. AK Parti, Kürt sorununda da, başka meselelerde de, statükoyu dönüştüren reformcu rolünü bir kenara koyup, reformculuk kisvesini statükoya dönüştürdüğünden beri, geleceğe biraz olsun güvenle bakmak için daha az nedenimiz var. Başımızı biraz öteye çevirip muhalefetin haline baktığımızda ise, Türkiye’de köklü bir barışçı dönüşümün ne kadar zor olduğunu daha iyi görüyoruz.

Usta yazar, “Enseyi karartmayın” sözünü, böyle zamanlarda kullanır. Sahiden de, enseyi karartmayalım. Şu dünya var oldu olalı, kaç milyar defa kanıtlanmış bir gerçektir; gece sabahı taşır içinde.

 

AGOS