OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Lozan ve azınlıklar

Azınlık hakları açısından bakıldığında en kestirme şekliyle söylenmesi gereken şudur: Türkiye’yi yönetenler, Türkiye’nin kurucu antlaşmasını, imzalandığı gün çiğnemeye başlamış ve bugüne kadar çiğnemeye devam etmiştir. Hatta, bu antlaşmayı daha imzalarken azınlık haklarına dair verdikleri taahhütleri uygulamaya niyetleri yoktu.

Geçen hafta, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalamasının 100. yıldönümüydü. ‘Türkiye’nin doğum belgesi’ olarak adlandırılan bu antlaşma hakkında bu vesileyle yazılar, kitaplar çıktı. Yaklaşık on yıllık bir savaş sürecini sonlandırması ve bu süreçte ortaya çıkan birçok çetrefilli sorunu çözmesi beklenen Lozan Barış Antlaşması, bunun doğal bir sonucu olarak çok boyutlu, çok başlıklı bir belgedir. Bu yazıda, ‘azınlıklar’ başlığıyla ilgili birkaç hususa dikkat çekmeye çalışacağım. ‘Azınlıklar’ derken bunun sadece Müslüman olmayan (kimileri, Müslüman olmamalarına rağmen Süryanileri de bu kapsamın dışında bırakıyor) grupların mı kastedildiği başlı başına bir tartışma konusudur. Bu yazıda söyleyeceklerim açısından bir fark yaratmayacağı için bu tartışmaya girmeyeceğim. 

Azınlık hakları açısından bakıldığında en kestirme şekliyle söylenmesi gereken şudur: Türkiye’yi yönetenler, Türkiye’nin kurucu antlaşmasını, imzalandığı gün çiğnemeye başlamış ve bugüne kadar çiğnemeye devam etmiştir. Hatta, daha evvelki bir yazıda anlattığım gibi, bu antlaşmayı daha imzalarken azınlık haklarına dair verdikleri taahhütleri uygulamaya niyetleri yoktu. Baskın Oran ve Ali Dayıoğlu tarafından kaleme alınıp yakın zamanda Alfa Yayınları tarafından yayımlanan ‘100. Yılda Lozan İhlalleri’ başlıklı çalışmada bu ihlallere dair ayrıntılı bilgileri bulabilirsiniz. (Kitap, Türkiye’nin yanı sıra Yunanistan’daki azınlık hakları ihlallerini de ele alıyor.) Bu ihlallere birçok örnek verilebilir. 20 Kura Askerlik, Varlık Vergisi gibi uygulamalardan daha az bilinen bir örnek verecek olursak, Lozan Antlaşması’nın 38. maddesinde Müslüman olmayan azınlıkların seyahat özgürlüğü güvence altına alınmasına rağmen, 26 Şubat 1925’te, Müslüman olmayanların İstanbul dışına çıkışı izne bağlanarak, en temel hak ve özgürlüklerden olan seyahat özgürlüğü ihlal edilmiştir. Oran ve Dayıoğlu’nun da dediği gibi, daha sonra bir nebze yumuşatılarak, Müslüman olmayanların gayrimenkul almamak (bu da mülkiyet hakkı ihlalidir ayrıca) ve sadece yaz süresince olmak kaydıyla İstanbul yakınlarına gitmelerine izin verilse de, bu kısıtlama 1930’ların başına kadar sürdü. Şimdi durun ve bir an böyle bir kısıtlamaya maruz kaldığınızı düşünün, nasıl hissederdiniz kendinizi? 

Peki, Lozan Antlaşması’nın ilgili maddeleri (37 ila 45. maddeler) bugün azınlık hakları bağlamında nasıl değerlendirilmelidir? Bu maddelere göre kamu otoritesi azınlıklara temel olarak iki taahhütte bulunur: Onlara diğer vatandaşlarla eşit muamele etmek, yani ayrımcılık yapmamak ki bu devletin negatif yükümlülüğü olarak tanımlanır; ikincisi de azınlıkların dillerini, kimliklerini, kültürlerini yaşatıp geliştirebilmeleri için gerekli desteği sağlamak. Bu da devletin azınlıklar karşısındaki pozitif yükümlülükleridir. Başka bir deyişle, Lozan Barış Antlaşması Türkiye devletine azınlık hakları konusunda sadece engellememe değil, aynı zamanda kolaylaştırıcı olma yükümlülüğü verir. Fakat devlet bunlara dair genel ilkeleri ortaya koymuş, bu desteğin nasıl hayata geçirileceğine yani uygulamaya dair hususları belirtmemiştir. Gerekli uygulama yasalarını çıkararak ilgili hususları ve yöntemleri belirlemek devletin sorumluluğundadır fakat geride bıraktığımız 100 sene boyunca bu yasalar çıkarılmamıştır. Bu, başta söylediğimiz gibi, devletin bu taahhütleri ciddi ve sistematik biçimde yerine getirmeye zaten niyeti olmadığının bir göstergesidir.  

Evrensel açıdan baktığımızda ise Lozan Antlaşması’ndan bu yana azınlık ve insan hakları standartları daha da gelişmiş, kamu otoritesinin azınlıklara muamelesinde hak odaklı yaklaşım demokratik bir norm hâline gelmiştir. Özellikle 1990’larda azınlık haklarını geliştiren, ileri taşıyan birçok uluslararası hukuk belgesi ve normu üretilmiş, azınlık hakları insan haklarının bir parçası hâline gelmiştir. Bunlar ile Lozan arasında bir çelişki veya istikamet farkı da yoktur. Türkiye’nin azınlık dolayısıyla insan hakları rejimini geliştirmesi, iyileştirmesi için yapması gereken, Lozan Barış Antlaşması’nda genel hatlarıyla belirtilen hak ve özgürlüklerin, insan hakları bağlamında azınlık haklarının günümüzde ulaştığı ve ifadesini uluslararası belgelerde bulan standartlar ışığında hayata geçirilmesidir. Tabii, bunun için önce niyet, ve bunun yapılması gereken, doğru bir iş olduğuna dair inanç olacak.