OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Bir kez daha Katolik-Apostolik meselesi

Şunu açıkça ortaya koyalım: Katolik-Apostolik –veya Protestan– ayrımı kimden veya nereden gelirse gelsin kabul edilebilir değildir. Bir Apostolik, nasıl, adında Katolik geçen bir vakfın yönetimine aday olabilmeli, seçimlerinde oy verebilmeliyse, bir Katolik de seçim bölgesinde bulunan tüm Ermeni vakıflarının seçimlerinde aday ve seçmen olabilmelidir. Aslında, mezhebin konu dahi olmaması, kimsenin kimseye mezhebini sormaması gerekir.

Geçen haftaki Agos’ta okumuşsunuzdur, Hrant Dink Vakfı çatısı altında, Nesrin Uçarlar’ın koordinatörlüğünde, okulu veya hastanesi olan vakıf yöneticileri (randevu alamadığımız biri hariç) ve okul müdürleriyle yapılan görüşmelere, uzmanlar ve hukukçularla yapılan çalıştaylara dayanarak Türkiye’deki Ermeni kurumlarının sorunlarını ve olası çözüm önerilerini ele alan bir rapor kaleme aldım. Epey kapsamlı bir rapor oldu. Hrant Dink Vakfı’ndan edinebilir veya vakfın sitesinden elektronik kopyasını indirebilirsiniz. Raporda anlatılan kimi konulara önümüzdeki haftalarda bu köşede de değineceğim. 

Bu hafta raporda, Pangaltı Mıhitaryan Vakfı seçimleri dolayısıyla ortaya çıkan Katolik-Apostolik ayrımına dair söylenenlere gelen bir eleştiri ve serzenişi sizlere de aktarmak istiyorum. Bu eleştiriler bana bir Katolik vakfının bir yönetim kurulu üyesinden, yazılı bir mesaj olarak geldi. Kendisinin isteği üzerine ismini zikretmiyorum ama ona, ilgisi ve eleştirileri için buradan da bir kez daha teşekkür ediyorum. Gelelim meselenin esasına.

Hatırlayacağınız üzere, Pangaltı Mıhitaryan Vakfı seçimleri sırasında Katolik toplumu VGM’ye seçime Katolik olmayanların katılamayacağını ileri süren bir dilekçe vermiş ve bunun neticesinde Katolik olmayan seçmenler seçimden dışlanmıştı. O zaman bunu eleştiren ve bugün Ermeni toplumunda, özel olarak da vakıf seçimlerinde Katolik-Apostolik –veya Protestan– ayrımına gitmenin anlamsız ve hatta zararlı olduğunu anlatan bir yazı yazmıştım. Raporda da benzer görüşleri aktardım. Hepsini bire bir tekrar etmeyeyim ama şu kısmı rapordan aktarayım: “Bugün Türkiye Ermeni toplumu içinde Apostolik Katolik veya Protestan ayrımının toplumsal bir karşılığı yoktur. Bu mezheplere mensup bireyler gerek kamusal gerek özel hayatlarında iç içe geçmişlerdir.

Dolayısıyla, vakıflar arasında böyle bir ayrıma gitmek gereksiz, anlamsız ve Türkiye Ermeni toplumu, özellikle de sayıları oldukça azalmış olan Ermeni Katolik toplumu için zararlıdır.” Bana yazan sayın yönetici de bu ayrımın anlamsız ve zararlı olduğu konusunda hemfikir olduğunu söylüyor ama bu ayrımı Katolik toplumunun yapmadığını söylüyor. 20 yıldır vakıf başkanı olduğunu, bu dönemde Patrikhane’deki vakıf toplantılarına ve etkinliklerine, kendine yapılan bireysel davetler hariç, Ermeni Katolik vakıfları olarak davet almadıklarını, alınan genel kararlarda fikirlerinin sorulmadığını, Bedros Şirinoğlu’nun inisiyatifiyle sadece VADİP (şimdiki ERVAB) toplantılarına davet edildiklerini, söz haklarının olduğunu ancak oylamalarda kendilerine oy kullanmamalarının daha uygun olacağının “nazikçe” söylendiğini, son seçimlerden sonra da ERVAB üyeliklerinin, yeni seçilen vakıf yönetim kurulları tarafından istenmediği gerekçesiyle sona erdirildiğini ve WhatsApp grubundan çıkarıldıklarını ifade ediyor. 

Ayrıca, Katolik vakıflarının seçimlerinden Apostolik Ermenilerin dışlanmasından bahsederken, tersinden de yani Apostolik vakıflarının seçmen listelerinde Katoliklere yer verilmemesinden de bahsetmek gerektiğini söylüyor. “Apostolik vakıflarının seçim listelerinde (eşleri Apostolik olanlar hariç) hiçbir Katolik seçmen yer al(a)madı” diyor. Bazı Apostolik vakıf yöneticilerine, “Vakfınıza aday olmak istiyorum, ne yapmalıyım” diye sorduğunu, hepsinden “Seni çok severiz ve seninle çalışmak isteriz ama bu mümkün değil” cevabını aldığını ekliyor.

Şunu açıkça ortaya koyalım: Katolik-Apostolik –veya Protestan– ayrımı kimden veya nereden gelirse gelsin kabul edilebilir değildir. Bir Apostolik, nasıl, adında Katolik geçen bir vakfın yönetimine aday olabilmeli, seçimlerinde oy verebilmeliyse, bir Katolik de seçim bölgesinde bulunan tüm Ermeni vakıflarının seçimlerinde aday ve seçmen olabilmelidir. Aslında, mezhebin konu dahi olmaması, kimsenin kimseye mezhebini sormaması gerekir. Dolayısıyla, sayın vakıf yöneticisin yukarıda aktardığım ifadeleri doğruysa bu uygulamalardan vazgeçilmelidir. Her ne kadar resmî ve hukuki bir kimliği olmasa da eğer ERVAB’dan Katolik vakıflarının dışlanması gibi bir durum söz konusuysa, bundan da ivedilikle vazgeçilmelidir. Bu, zaten küçülmüş Ermeni toplumun kendini kendi eliyle daha da küçültmesi manasına gelir.

Bu meseleyi başımıza musallat eden Pangaltı Mıhitaryan seçim sürecinde neler yaşandığının ayrıntılarına girilebilir ama şimdi daha önemli olan, bu seçimlerde yapılan hatalarla kapısı açılan Katolik-Apostolik ayrımının kalıcı hâle gelmemesi, kurumsallaşmaması için ne yapılması gerektiğini düşünmektir. Örneğin, bu vakfın bir dahaki seçimlerinde gene sadece Katoliklerin mi oy kullanmasına izin verilecek? İşte o zaman Ermeni toplumunda mezhep ayrımcılığı kurumsallaşmış olacak. Bunun olmaması için hangi adımların atılması gerektiği konusunda kafa kafaya vermek gerekiyor.