“Hayatın içinde gürültü, gürültünün içinde de ses var. Çünkü aslolan sestir...”

Bawer Çakır, Çarşamba geceleri saat 22:00’de, Özgür Radyo’da “Dünyanın Gürültüsü” adlı programı hazırlayan, “teker teker farklı dillerde, başka şeyler söyleyen şarkılar çalan” Salih ile söyleşti: “Kürtçe kasetlerin el atından çoğaltıldığı günlere tanıklık etmiş bir Kürt olduğum için müziğin nasıl bir güç olduğunu, tüm baskılara rağmen insanları nasıl diri tutabildiğini en iyi bilenlerdenim.“

Bawer Çakır
bawercakir@gmail.com

'Sudan'a nasıl gidebilirim? Kolombiya ne kadar uzakta? Moğolistan uçakla kaç saat sürer? Peki ya İran? Şimdi bir trene atlasak ne zaman Finlandiya'ya varırız? Norveç ne kadar soğuk? Hindistan ne kadar kalabalık?”

Dünyanın Gürültüsü tüm bu soruların cevaplarını bulacağımızı vaat ederek başladı yayın hayatına. Çarşamba geceleri saat 22.00’de 95.1 Özgür Radyo’da dinleyicileriyle buluşan program 8 haftayı geride bıraktı ve kendi dinleyicisini de yavaş yavaş oluşturdu.

Dünya müziğini takip edenler için ciddi bir külliyat da oluşturmaya başlayan programı yayına hazırlayan ve sunan Salih ile iki muhabbetin belini kırdık.

Radyo programı yapma fikri nereden çıktı? Özgür Radyo ile yollarınız nasıl kesişti?

Yaklaşık 10 yıldır toparladığım geniş bir dünya müziği arşivim var. Japonya’dan Şili’ye çeşitli ülkelerde hemen her türden müzik yapan müzisyenlerin şarkılarından oluşan bir arşiv... Bunları bir yerlerde değerlendireyim, meraklısıyla paylaşayım istiyordum. Özellikle de bir radyo programı düşünüyordum. Daha önce internet üzerinden radyo programı deneyimim vardı çünkü. Radyonun böyle bir program için uygun kitleye ulaşabilme işlevi diğer araçlara göre daha güçlü. Özgür Radyo’da Yediyelken isimli programı yapan arkadaşım Semra Çelebi bir programına telefon bağlantısıyla beni konuk etmişti, o program sonrası radyoda program yapmayı düşünüp düşünmediğimi sordu, bir süre sonra da “dünyanın gürültüsü” başladı zaten.

İçeriği nasıl oluşturdun? Programın konseptine nasıl karar verdin?

Programın kocaman bir misyonu yok aslında. Her zaman duyma olanağımızın olmadığı müzisyenleri, farklı kültürlerin ezgilerini bir bütünlük içinde sunabilmek diyebiliriz. Bunun yanı sıra farklı kültürlerin yanında farklı tarzları da yan yana koymak, müzik üzerinden gelişen doğru sözcük mü emin değilim ama muhafazakarlığı bir parça kırabilmek diyebiliriz. Yakın zamanda Fazıl Say’ın arabesk dinleyenleri “vatan haini” ilan etmesinde en somut karşılığını bulan bu muhafazakarlık farklı müzik türlerinin dinleyenlerinin de birbirine karşı “cahil, sıradan, ucuz” vs. gibi nitelemelerle ayrışmalara yol açabiliyor. Program biraz da bu müzikal muhafazakarlığı kırmak amacını taşıyor. O nedenle 70’lerin “Almancı Türkücüsü” Zehra Sabah’ın ardından The Do çalıyorum. Farklı türler arasında bir ilişki kurabilmek programı hazırlarken de sunarken de keyifli oluyor.

                                                                                               

Özgür Radyo deyince aklımıza belli başlı müzik akımları geliyor. Radyonun dinleyici profilini düşününce gelen tepkileri merak etmiyor değilim.

İçeriği belirlerken genel dinleyici profilini de yakalayabilecek şarkılar seçmeye özen gösteriyorum ama mümkün olduğunca programın özgünlüğünü de korumaya çalışıyorum. Örneğin çok fazla enstrümantal parça çalmamaya çalışıyorum ya da her hafta en az birkaç tane hareketli şarkı çalmaya özen gösteriyorum. Bu genel dinleyici kitlesini de kapsamanın yanı sıra programın da tekdüze olmamasını sağlıyor. İçerikle ilgili hiç olumsuz yorum almadım, aksine gayet olumlu yorumlar geliyor, çok beğendiklerini söylüyorlar. Genel olarak radyo dinleyicisinin böyle yüreklendirici bir tutumu var sanırım.

Yayın sırasında Twitter’ı da kullanıyor, takipçileri bilgilendiriyorsun. İnsanlar düşüncelerini paylaşıyorlar... Genel olarak programın gidişatından memnun musun?

Çok hem de. Sonuçta bir kişi bile olsa birilerinin dinlediğini bilmek iyi bir his. Özellikle sunumla ilgili mesajlar çok yönlendirici oluyor. Dinleyicilerin merak ettikleri şarkıcılar ya da şarkılar oluyor. Bunun için çaldığım şarkıların ve müzisyenlerin adlarını programın Twitter hesabından paylaşıyorum. Mümkün olduğunca da şarkıcılar hakkında ulaşabildiğim bilgileri aktarmaya çalışıyorum. Örneğin bir dinleyici bu bilgileri çok uzun bulduğunu söylerken bir başkası sadece bu bilgiler için dinlediğini şarkılara bir şekilde zaten internetten ulaşabildiğini o anlamda bilgilendirmelerin yönlendirici olduğunu yazmıştı.

Müzik özellikle yok olma tehdidi ile karşı karşıya olan ya da devletler/iktidarlar tarafından yok edilmeye çalışılan dillerin varlıklarını sürdürmelerini sağlayan en önemli yollardan biri. Hatta belki de en güçlüsü... Teker teker farklı dillerde, başka şeyler söyleyen şarkılar çaldıkların. Lakin büyük resme baktığımızda hepsi birlikte çok şey söylüyorlar...

Programın amaçlarından biri de buydu zaten. Kürtçe kasetlerin el atından çoğaltıldığı günlere tanıklık etmiş bir Kürt olduğum için müziğin nasıl bir güç olduğunu, tüm baskılara rağmen insanları nasıl diri tutabildiğini en iyi bilenlerdenim. Öğrencilik yıllarımın neredeyse tümü Ciwan Haco, Koma Wetan gibi Kürt müzisyenlerin kopyalana kopyalana tüm içeriğini kaybetmiş boğuk kasetlerini dinleyerek geçti. Birçok insanın mesela sadece albüm kapaklarından Kürtçe öğrenmeye çabaladığını biliyorum. Müziğin böyle bir gücü ve işlevi var. Bu şarkıların bir çoğu da aslında ait oldukları dilin, kültürün direnme çabasının bir sonucu. Dolayısıyla tanımadığımız bilmediğimiz, ilk anda bize gürültü gibi gelen seslerin aslında bir duygunun yansıması olduğunu, onu dinlemeye, anlamaya çalıştıkça kendimizden bir şeyler bulabilmemizin mümkün olabileceğini,  bu sürecin hem karşımızdakini hem kendimizi anlamakta yararlı bir süreç olabileceğini düşünerek böyle bir program yapmaya karar verdim. Bu şarkılar kendi başlarına bir var olma çabasını gösterdikleri gibi bir bütün olarak da dünyanın renklerini gösteriyorlar.

Kürtçe, Ermenice, Arapça, türkçe başta olmak üzere hiç bilmediğimiz ülkelerden ve dillerden şarkılar da var Dünyanın Gürültüsü’nde.  Dünyanın ve memleketin haline bakınca şarkılara daha mı fazla kulak vermeli? Ne dersin?

Ellbette... Özellikle Türkiye gibi birçok kültürün hem tarihte hem bugün bir arada yaşadığı bir yerden söz ediyorsak şarkılara daha çok kulak vermeli. Herkesin bir şeyler söylediği ama birbirini çok az dinlediği bir zaman parçasındayız. Dolayısıyla “yabancıyı” bir an durup dinlemek, onu anlamaya çabalamak için şarkılar her zaman iyi bir başlangıç olabilir. Bir de açıkçası müzik hem erişilebilirlik hem de dinlerken aynı zamanda başka bir şeyler de yapabilme açısından daha kolay bir alan sanki. Dinleyici açısından söylüyorum bunu. Üreten için süreç bu kadar kolay değildir tabi. Bu anlamda kültürel alışverişi de kolaylaştırıyor. Yabancı dilde bir filmi izlemeniz mümkün olmayabilir ama başka bir kültürün müziğini söz olsun olmasın dinleyebilirsiniz. Bu kolaylıktan yararlanıp başka kültürleri, bu topraklarda yıllarca yok sayılmış insanların her şeye rağmen susmamış şarkılarını dinlemek hepimizi zenginleştirecek bir çaba.

Dinlediğin şeyleri çaldığını söyledin. Sen aslında radyocudan evvel iyi bir müzik dinleyicisisin. Evinde tek başına dinlediğin şeyleri şimdi radyo başındaki insanlarla paylaşırken neler hissediyorsun? Liste hazırlarken geriyor mu bu fikir seni, yoksa rahat mısın?

Aynı yoğunlukta devam edecek mi bilmiyorum ama 8 program oldu ve her seferinde aynı hevesle hazırladım. Başkalarının da, örneğin İzlandaca ya da Gana’da konuşulan yerel dillerden birinde söylenen şarkıyı dinlerken heyecan duyması beni heveslendiriyor, mutlu ediyor. Ama diğer yandan seçtiğim her şarkı için “acaba sevecekler mi?” kaygısı biraz yorucu olabiliyor. Bir programda Senegalli bir reggea müzisyeninin yorumladığı bir ilahiyi çalmıştım mesela. Şarkıyı sunarken de kaygılı olduğumu, programa uygun olup olmadığına emin olmadığımı söyledim. Şarkı çalmaya başladığında “keşke listeye almasaydım” dedim içimden ama dinleyicilerden beğendiklerine dair geri bildirimler geldi. Ya da mesela Trio Tzane’den Siyah Perçemlerin’i çaldığı zaman bu kadar çok kişinin şarkıyla ilgili yazacağını ve seveceğini tahmin etmemiştim açıkçası. Bunlar yıllarca arkadaş ortamlarında dinlediği “acayip şarkılar” nedeniyle espri malzemesi olmuş biri için iyi şeyler.

Sen kimleri seviyorsun? Programda çaldığında heyecanlandığın, “insanlar bunu mutlaka dinlesin” dediğin isimler kimler?

Genelde programa yansıyor bu aslında. Daha çok Ortadoğu ve kuzeyli müzisyenleri seviyorum. Kuzey müziği biraz ritmi düşük bir müzik olduğu için programda çok yer veremiyorum gerçi ama mesela; Mamak Khadem, Warsaw Village Band, Mari Boine, Haig Yazdjian, Savina Yannatou, Salif Keita, Sussan Deyhim, Sainkho Namtchylak gibi çok sevdiğim müzisyenleri çalarken diğerlerine göre daha çok heyecan duyuyorum. Hatta bazen bunu çok abartıp beklentiyi yükselttiğim de oluyor, haliyle müzik dinlemek bir duygulanım meselesi de, o an senin içinde bulunduğun ruh halini taşımayan biri için bu kadar anlatılacak ne vardı gibi bir durum ortaya çıkabiliyor.

Bu isimlerin Türkiye’deki müzikseverlerle buluşması, konserlerin de önünü açıyor. Çaldığın isimlerden kim gelse çok heyecanlanırsın?

Son birkaç yılda bu müzisyenlerin çoğu geldi Türkiye’ye. özellikle Cemal Reşit Rey gibi salonlarda ekonomik sayılabilecek fiyatlarda konserler verdiler. Geçtiğimiz yıl Warsaw Village Band’e çok heyecanlanarak gitmiştim mesela. Ama örneğin Sainkho Namtchylak, Sima Bina, Zulal, Aster Aweke, Schal Sick Brass Band, Elena Ledda gibi isimlerin konserleri beni ziyadesiyle heyecanlandırır. hepsinin gelmesini çok isterim. daha önce gelmiş olmalarına rağmen Mari Boine, Urna Chahar, Reem Kelani, Mamak Khadem bir kez daha gelseler ne güzel olur.

Adettendir son söz alalım... şapgir okuyucularına neler söylemek istersin?

Dünyanın Gürültüsü’ne kulak vermelerini, önerileriyle bu gürültüyü zenginleştirmelerini, içeriğe katkı sunmalarını çok isterim. Birçok müzisyenin sadece adını biliyorum mesela, internette kendi yerel dilleri dışında bu müzisyenlerle ilgili bilgiye ulaşmak çok zor. Yakın kültürler olmamıza rağmen tarihsel nedenlerle yabancılaştırıldığımız Ermeni, Rum, Arap müzisyenler hakkında yeni bilgilere ulaşmak, yeni müzisyenlere ulaşmak beni de programı dinleyenleri de mutlu edecektir.

www.facebook.com/dunyaningurultusu

www.twitter.com/ozgurgurultu

www.soundcloud.com/dunyaningurultusu

 


 

Kategoriler

Şapgir