“Savunmam, yazdığım romandır”

10 yıl önce bir roman yazdınız, yayımlandı, okurla buluştunuz… Peki sonra? Türkiye’deyseniz bir gün yargılanabilir ve adliyede hâkimin şu sorusuyla karşı karşıya kalabilirsiniz: Bu romanı neden yazdın?

Yazar kitabını yayımladıktan sonra okur ve gazetecilerle buluşur. Bu söyleşilere hepimiz alışkınızdır. Söyleşilerde sorulan her bir soru, yazarı ve yazdığı metni biraz daha anlamaya yöneliktir. Neticede o yaratım sürecini merak eder, muhatabına sormak isteriz.

Peki bir romanın söyleşisi adliyede olur mu? Türkiye’de yaşayan ve yazan bir yazarsanız bu soruya cevabınız evet olabiliyor.

Edebiyatçı Yavuz Ekinci, 10 yıl önce yazdığı “Rüyası Bölünenler” romanı nedeniyle “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla yargılanıyor. Muhatap olduğu soru ise, “Bu romanı neden yazdın?”

“Bu romanı neden yazdın?”

Ekinci geçen sene, ‘Bu romanı neden yazdın?’ başlıklı bir söyleşi duyurmuş, gazeteciler, yazarlar ve ifade özgürlüğü savunucularını Çağlayan Adliyesi’ne davet etmişti. Bu “söyleşinin” son buluşması için 9 Temmuz Çarşamba günü bir kere daha Çağlayan Adliyesi’ndeydik. Zira davada verilen davanın reddi kararının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bozulması üzerine yeniden yargılama başladı. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya Doğan Kitap Yayın Direktörü Cem Erciyes, Everest Yayınları Yayın Yönetmeni Saadet Özen, yazarlar Yiğit Bener, Şebnem İşigüzel, Murat Özyaşar, Burcu Aktaş, Haydar Ergülen ve Görkem Yeltan gibi isimler de katıldı.

“Rüyası Bölünenler”in başına gelenler!

“Rüyası Bölünenler” iki ayrı davaya konu oldu. Biri kitabın yasaklanması ve toplatılması, ikincisi ise yazarın bu kitapla “terör propagandası” yaptığı iddiası. 
Takvimler 2025’i gösterirken hâlâ kitap yasaklarını konuşuyoruz. “Rüyası Bölünenler” de o yasaklı kitaplardan biri. Olaylar bir okurun, 6 Şubat 2023 depremlerinden bir gün sonra, 7 Şubat’ta CİMER’e yaptığı şikâyet üzerine açılan soruşturmayla başlamıştı. Roman, İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi kararıyla 13 Mart 2023’te yasaklandı ve toplatıldı. Karara yapılan itiraz reddedildi. Ekinci, karara karşılık Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı, dosyası hâlâ AYM’de incelenmeyi bekliyor. İnsan, romanı ve Ekinci’yi yargılayanların “Rüyası Bölünenler”i okuyup okumadığı sorusunu düşünmeden duramıyor tabii…

Savunma, romanın ilk sayfasından

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açtığı davanın duruşması ise 9 Temmuz’da görüldü. Ekinci savunmasına romanının ilk sayfasından bir bölüm okuyarak başladı, “Yazar kurmaca metin yüzünden yargılanamaz” dedi. Ekinci’nin avukatlarının da savunmalarının ardından mahkeme, davaya konu kitabın bir kopyasının savcılığa teslim edilip edilmediğinin sorulmasına karar verdi. Duruşma 6 Ekim’e tarihlendi.

10 yıl önce yazılan ve şu an halihazırda elinizde yoksa okuyamayacağınız “Rüyası Bölünenler”, bir hesaplaşma romanı. Kahramanımız, dağa çıkan kardeşi Yusuf’u aramak için memleketine döner. Babasına söz verir; kardeşinin dirisini olmasa bile ölüsünü getirecektir. Almanya’dan Batman’a, oradan Kandil Dağı’na uzanan yolculuk, ağabeyin kendi kişisel tarihiyle ve kökleriyle de hesaplaşmasını sunuyor okura.

Dava süreci devam ederken Yavuz Ekinci ile “Rüyası Bölünenler” romanını ve yargı sürecini konuştuk.

Bir gazeteciye ya da okurunuza değil de hakimlere anlatıyorsunuz, bu romanı neden yazdığınızı. Nasıl hissettiriyor bu durum size, cevabınız ne oldu bu soruya?

Bu soruyu okur ya da edebiyat dünyasından biri sorarsa bu bir edebiyat sorusu olur. Bu romanı yazma arzusunu merak edebilir okur ve gazeteciler, bunu anlıyorum. Nasıl başladığını, yazma sürecini merak edebilirsiniz.  Ama bunu bir mahkeme sorduğunda bambaşka bir şeye dönüşüyor. Yazarın, bütün hayatı edebiyatın bir parçasıdır. Mahkeme sürecinde de bunu düşündüm. İlk duruşmayı da bir söyleşi gibi düşündüm ve bu şekilde bir çağrı yaptım. Savunmamı da bu romanı neden yazdığımı anlattığım bir söyleşi gibi kurguladım. Rüyası Bölünenler, 11 yıl önce yayımlandı. 11 yıl önce yazdığım bir romanın savunması, kendisidir. Benim savunmam romanımdır. Ondan ne bir cümle çıkarabilirim ne de bir cümle ekleyebilirim.

Merak ediyorum, süreç bir yazar olarak sizi nasıl etkiledi; daha cesur mu oldunuz yoksa temkinli mi?

Yaratım sürecini etkilemedi. Bunun çok farkında olan biriyim. Yazar bir metni yazdığı zaman yazarın gölgesi kağıda düşer. Ama yazarın gölgesi dışında bir şey denirse bu otosansür olur. Otosansür de bir yazarın ölümüdür ve metnin kötü olmasına neden olur. 2018’den beri davalarla uğraşırken yazdım “Aziz”i de. Temkinli olmadım. Yazar bir atmosferi yaratıyor, karakterlerin de kendilerine göre bir yolculuğu oluyor. Aksine cesaretli de kılmadı. Metin ve karakterler ne gerektirirse onu yazıyorum.

Türkiye’de her yeni güne hukuka aykırı kararlar ve yargı süreçleriyle uyanıyoruz. Siz doğrudan yargı sürecini yaşayan bir yazarsınız… Bunun dışında nasıl etkileniyorsunuz?

Bir yerde hukuksuzluk ve adaletsizlik varsa, bu durum orada yaşayan herkesi etkiler. Kadını, erkeği, köpeği, ağacı, denizi, doğayı… Ben de bir yazar olarak etkileniyorum. Çünkü bu hukuksuzluk havayı zehirliyor. Kendi dava sürecimi bireysel olarak görmedim hiç. Bu hukuksuzluk döneminde olduğumuz için bunlar yaşanıyor.

Sizinle benzer davalarla karşı karşıya kalan başka yazarlar da var. Sizce bu süreçler yalnızlaştırıyor mu, yoksa ortak bir direniş alanı mı yaratıyor?

Ben, yazdığı bir metin nedeniyle yargılanan bir yazarım. Bizim işimiz edebiyat. Bu süreçte yazarlar ve ifade özgürlüğün savunan herkesten büyük bir dayanışma gördüm. Hem mahkeme salonlarında hem de dışarıda. Bu süreçte yargılanan tek kişi ben değilim. Yazarlara gözdağı veriliyor, sindirmeye çalışıyorlar, otosansüre hapsetmeye çalışıyorlar. Fakat yazarlar ve tüm ifade özgürlüğü savunucuları büyük bir direnç gösteriyorlar, göstermeleri de gerekiyor. Otosansür ve sansürün olduğu yerde iyi bir edebiyatın çıkma ihtimali yok. Yazarlar, okurlar, ifade özgürlüğü savunucuları bu süreçte destek oldular, teşekkür ediyorum buradan da.

Kategoriler

Kültür Sanat



Yazar Hakkında