1999 yılında eşimle Ermenistan’a öğrenci olarak gittiğimde sokakları dolaşıp, tarihi mekânları sorup, soruşturuyorduk. Biri Vernisaj’ı önerdi. “Mutlaka Ermeni ustaların el emeklerini ve zanaatlarını yakından görmelisiniz” dedi. Vernisaj’ı hayran hayran dolaşırken tezgâhlardan biri Türkiye’den geldiğimizi duyunca bizi bir tezgâha yönlendirdi. Dün gibi aklımda Istepan ahparik sırtı bize dönük arkadaşlarıyla muhabbet ederken, yönlendiren kişinin seslenmesiyle bize döndü. İki soru sonra “Nerelisiniz?” sorusu döküldü dilinden; Eşim “Malatya” dediğinde bugüne uzanan 25 senenin kapısı açılmıştı. Senelerce özlemini çektiğim bu insanlar, yani artık rahmetli olan Istepan ahparig ve eşi Ojen hanım hiç tanımadıkları bizlere orada senelerce kol kanat gerip, dostluklarını bizden hiç esirgemediler. Ermenistan’a son gidişimde Ojen hanımla çok geç kalmış bir söyleşi gerçekleştirdim. Bu yazı senelerce bu değerli aileyi sizlere tanıtma arzusunun geç kalmış son durağı.
Ojen Hanım, Ermenistan'a öğrenci geldiğimizde kapılarınızı bana ve eşime hemen açtınız. Talihimize sizin anaçlığınız ve misafirperverliğiniz düştü. Yıllarca Ermenistan'a yeniden gelmek, sizi görmek ve biz İstanbul Ermenilerine sizi daha yakından tanıtmak istedim. Çok şükür hayalim gerçekleşti. Bize kendinizi çocukluğunuzdan başlayarak anlatabilir misiniz?
Ben Ojen Kalloşyan, İstanbul'un Beşiktaş semtinde doğdum. Anneannem ve dedem Arapgir'den Malatya'ya göç etmiş. Annem Zabel Zurikyan Boğosyan Malatya'da doğmuş. Ailesi 1915'e kadar Malatya'da yaşamış. Babası öldürülmüş, ailesi bir şekilde komşuların himayesi altında kurtulmuş. Sonra dayım büyümüş, aileyi sahiplenmiş ve İstanbul’a göç etmişler. Beşiktaş semtinde yaşamışlar. Annem Yozgat’tan gelen babamla evlenmiş.
Altı yaşına kadar Beşiktaş'ta yaşadım. Daha sonra Kumkapı semtine taşındık. Anaokulunu Bezciyan’da okudum. Birkaç yıl sonra ailem İngilizce öğrenmem için beni Protestan okuluna verdi. Beni halamın yanına Amerika'ya göndermek istiyorlardı. Öğrenim gördüğüm Protestan okulu artık yok. Bu kolej beş yıl eğitim veriyordu. İngilizce'nin yanında Fransızca da öğretiyordu. Bu okulu bitirdikten sonra tekrar Bezciyan’a dönüp ortaokulu okumaya başladım ve mezun oldum.
Çocukluğum ve gençliğim Kumkapı'da geçti. O zamanlar Kumkapı’nın kültürel yapısı çok zengindi. Ailem her zaman kiliseye ve Hıristiyanlığa sıkı sıkıya bağlıydı. Geceleri annem beni her zaman duayla yatırır, sabahları da duayla uyandırırdı.
Bezciyan'ı bitirdiğimde ailem beni "Altın İğne" kız dikiş okuluna gönderdi. O zamanlar o okulun öğretmeni Annik Gotikyan adında Ermeni bir kadındı. Birçok Ermeni ve Rum kızı birlikte okuyorduk. O dönemde öğrenciler dikiş eğitimi aldıkları yılın sonunda üç günlük devlet sınavına giriyorlar ve başarılı olurlarsa diploma alıyorlardı. Ben de o yıl o okulun en iyi öğrencilerinden biri olarak mezun oldum.
Yıllar sonra İstanbul'a döndüğümde ve Kumkapı'ya gittiğimde çok değişmişti. O günlerden eser bulamadım.
Rahmetli Istepan Ahparig’le evliliğiniz nasıl, nerede oldu?
Istepan'ın ailesi ile bizim ailemiz çok yakındı. Ben dokuz yaşındayken onlar ailece Malatya'dan İstanbul'a gelmişlerdi. Annem onları görünce çok sevindi ve aileler birbirine gitmeye gelmeye başladılar. Ben 1963'te henüz 17 yaşındayken Istepan'la nişanlandık. Aynı yılın 15 Aralık'ında evlendik. Geçen yıl Istepan daha sağdı ve evliliğimizin 60. yılını kutladık. Bizim İstanbul'da üç çocuğumuz oldu, sonra Ermenistan'a göç ettiğimizde dördüncü çocuğumuz burada doğdu. Ne yazık ki ilk çocuğumuz Narduhi 40 yaşında kanserden vefat etti.
Sanırım Bakırköy'de de yaşadınız?
Evet, Bakırköy Niyazi Bey Sokak’ta eski bir binamız vardı. Bütün binayı yıktık ve Istepan baştan sona dört katlı yeni bir bina yaptı. Bir katı dükkan ile beraber atölyeydi. Onun üstünde biz oturuyorduk, üstümüzdeki iki katın pencereleri daha yapılmamıştı ki Ermenistan'a geldik.
Ne zaman Ermenistan'a göç etmeye karar verdiniz?
Aklımdan Ermenistan'a göç etmek geçmiyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse umudum da yoktu. Çünkü Ermenistan hakkında bilgi almak istediğimde herkes "Vay o yer Rus'un toprağı. Onlar komünist, Tanrı'yı tanımıyorlar..." diyordu. Yani hep olumsuz şeyler duyuyorduk. Sonra biz Sarkis Seropyan'ın ailesiyle yakınlaştığımızda her şey değişti. Sarkis güçlü bir Ermenistan sevdalısıydı. Aynı şekilde arkadaşlarımız vardı: Diana Kamparosyan, Krikor Kolukısayan ve birçokları. Toplanır konuşurduk, Ermenistan hakkında da konuşurduk.
O zamanlar Garbis Uğurluyan Ermenistan'a grup götürüyordu. Eşim o grupla beraber Ermenistan'a gitmeye karar vermiş. Çünkü bir halası olduğunu, onun çocuklarının Ermenistan'da yaşadığını biliyordu. Ben de Istepan'a dedim ki: "Istepan ben de seninle gelmeliyim."
Çünkü benim de Azniv, Zabel ve Ağavni adlarında üç halam vardı. 1915 yıllarında Türkiye'ye Amerikalı misyonerler gelip üç halamı alıp Yunanistan'daki bir yetimhaneye götürmüşlerdi. Onlar orada büyüyüp, evlenmişler, daha sonra da ailecek Ermenistan'a göç etmişlerdi. Onları bulmak istiyordum. Kısacası sonunda eşimi ikna ettim ve ben de onunla Ermenistan'a geldim.
1977'de Diana ve Berç Kamparosyan çifti Ermenistan'a grup götürüyorlardı. Onlarla beraber otobüsle Kars Akyaka'dan Ermenistan'a girdik. Gece olmuştu, her yeri görmeyi çok istiyordum ama karanlıktı, gece 01.00 gibi Yerevan’da Ani Oteli'ne giriş yaptık.
Sabah otobüse bindik. Şu tarafa bu tarafa dolaşıyoruz ama ben hâlâ Ermenistan'a geldiğime inanamıyordum. “Burası Ermenistan mı?”, “Ben Ermenistan’da mıyım?” İçimden devamlı bunları söylüyor ve etrafımı hayranlıkla seyrediyordum. Tarifi imkansız hayranlık ve duygular içerisindeydim. Çok çok duygulanmıştım. Bugün bile o anı hatırladığımda gözlerim doluyor. Ben ve Istepan Ermenistan'a aşık olduk. Istepan'la benim bir şeye aynı kararı verdiğimiz hiç olmazdı. Ama bu sefer ikimiz de aynı fikirdeydik. Karar verdik ve dedik ki "Buraya geleceğiz, başka çare yok." O kan çekti. Artık başka yerde yaşayamazdık. Türkiye'ye döndük, evraklarımızı yapmaya çalıştık ama olmadı. Biz de Halep'e geçtik ve Şam yoluyla 1980'de Ermenistan'a göç ettik.
Bir yıl akrabalarımızın evinde kaldık, çünkü hükümet bizi geri göndermek istiyordu. Sonra evraklarımız oldu.
1988'deki depremi gördünüz.
Evet, tabii gördük. Biz Abovyan şehrindeyiz. Bizim evlere bir şey olmamıştı ama korkusu yetti. İnsanlar korkudan sabahlarını dışarıda akşamlarını evde diken üstünde geçirmeye başlamıştı.
Ermenistan'ın Bağımsızlık Günü’nü gördünüz. O gün ne hissettiniz?
Evet, gördüm. Ben ve ailem güzel şeylerle hep sevindik. Bağımsızlık kabul edildiği gün oylama oldu. Ben çok mutluydum çünkü doğum günümdü. Ben ve ailem gittik ve "Evet" oyunu verdik. Artık bütün millet bağımsız olmak istiyordu. Oylama yerinde çalışanlardan biri damadımdı. Oylama yerine geldiğimde beni çiçeklerle karşıladı. Tabii doğum günüm olduğunu biliyordu, böylece ikili mutluluk yaşamıştım.
Sonrasında millet olarak zor günler yaşadınız mı?
Evet, millet olarak çok zor günler yaşadık. Hep beraber, her şeyi yaşadık... Önce yaşam biçimi değişti. Sovyet sistemi değişti. Artık bildiğin her şey yıkılmıştı ve sen yeni sisteme adapte olup, yenisini öğrenmeliydin. Bütün ülkelerde de bu böyledir. Yeniyi öğrenmek zaman alıyor. Devrim olduğunda fabrikalar kapandı. O zamanlar Istepan mobilya fabrikasında çalışıyordu, onun fabrikası da kapandı. Bu sefer Istepan garajımızı atölyeye çevirip, orada çalışmaya başladı. Mardiros Saryan heykelinin yanında bir yer açıldı, el işleri orada satılmaya başlandı. Eşim de küçük mobilyalar yapıp, oraya götürüp satmaya başladı.
1991'de Ermenistan-Azerbaycan savaşında buradaydınız. Türkiye'den göç etmiş bir aile olarak korktunuz mu?
Türkiye'den olmamızın önemi yok, başka ülkelerden de olsak burada hepimiz Ermeniyiz. Savaş korkusu hepimizin içinde vardı.
Ermenistan'a göç etmekten hiç pişman olmadınız mı?
Hayır, asla. Artık dünyada benim için başka ülke yok. Burası benim. Ayağımı koyduğum toprak, bu benim. Benim toprağım, benim kilisem, benim okulum, benim bayrağım... İnsanlar nereden gelmiş olurlarsa olsunlar "Ermeniyim" dediklerinde fark etmez, hepsi bir, burası bizim Hıristiyan ülkemiz.
Son soru; Bir anne olarak, Azerbaycan’la olan savaşta ne hissettiniz?
Hepsi benim çocuklarım, hepsi benim oğullarım. Bir anne olarak kim yaralandıysa benim kalbim yaralandı. Bütün kayıplar benim kayıplarım oldu. Çok büyük acılar yaşadık. Hepimizin kalbi sızladı. Savaş çok kötü bir şey. Düşmanlık kötü. Tanrı savaşmamızı istemiyor ama yine de savaşlar oluyor.