Senegal, eski Çad diktatörünü yargılayacak

20 yıldır Senegal’de sürgünde bulunan, 2005’ten bu yana da ev hapsinde tutulan Çad’ın eski diktatörü Hisséne Habré’nin, Senegal tarafından yargılanmasına ilişkin anlaşma, Afrika Birliği ve Senegal arasında geçtiğimiz Temmuz ayında imzalanmıştı. Habré’nin yargılanması için özel yetkili bir mahkemenin kurulmasına ilişkin yasa ise 21 Aralık’ta Senegal parlamentosu tarafından onaylandı.

Bu tarihi yasayla ilk kez bir Afrika devleti, bir başka Afrika devletinin devlet başkanını yargılayacak, “Afrika sorunlarına Afrikalı çözümler” ilkesi ilk kez uygulamaya geçecek.

Müge Dalar
dalaroma@gmail.com

“Afrika’nın Pinochet’si” Hisséne Habré

Hisséne Habré kimdir?

“Afrika’nın Pinochet’si” olarak anılan Habré, 1982’de eski bir isyancı lider olan Goukouni Oueddei’nin Geçici Ulusal Birlik Hükümeti’ni devirerek iktidara geldi. Habré’nin bu darbesinin CIA tarafından desteklendiği ve ABD’nin Libya’ya karşı bir tampon bölge oluşturmak amacıyla Çad’da kendine yakın bir rejim kurmak istediği öne sürüldü. Nitekim iktidara gelir gelmez Habré’nin ilk icraatı, 1980 yılından beri Libya işgali altında bulunan Aouzou bölgesinde Kaddafi’nin kuvvetleriyle savaşmak oldu. ABD ve Fransa’nın desteğini alan Habré, 1987’de Kaddafi’nin kuvvetlerini kesin yenilgiye uğrattı ve sınır bölgesinin güvenliğini sağladı.

Aldığı dış destekle uluslararası alanda zafer kazanan Habré rejimine karşı içeride muhalefet büyüktü. Hadjerai ve Zaghawa etnik grupları bu muhalif hareketlere önderlik ediyordu. 1983–84 yılları arasında, ülkede şiddetli çatışmalar yaşandı, Habré’nin liderliğindeki Kuzey Silahlı Birlikleri (FAN), Fransa’dan aldığı askeri destekle 1984 yılında ülkede denetimi sağladı. Ancak Habré rejimini tehdit eden etnik gruplara karşı büyük temizlik devam etti. İnsan hakları örgütleri, Habré’nin iktidarda kaldığı sekiz yıl boyunca 40.000 kişinin siyasi cinayete kurban gittiğini, 200.000 kişinin de işkenceye maruz kaldığını belirtiyor. İşte Habré, sekiz yıl boyunca işlediği bu savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarla itham ediliyor.

Elden ele gezen dava

Bu kargaşa ortamı, Zaghawa etnik grubunun mensubu olan Idris Deby’nin 1990 yılında yönetime el koymasının ardından kısmen duruldu. İktidardan düşmesinin ve ne ABD’den ne de Fransa’dan beklediği desteği bulamamasının ardından Habré, Senegal’e sığındı. 2005 yılından bu yana ise Habré’nin nerede yargılanacağına dair tartışmalar sürüyor. 2000 yılında Habré hakkında Senegal’de soruşturma başlatıldı, ancak mahkeme hukuki yetersizlikler nedeniyle yargılamanın Senegal’de yapılamayacağına hükmetti. Önceki Senegal Devlet Başkanı Abdulaye Wade da, Habré’nin ülkesinde yargılanmasına yanaşmadı ve davayı Afrika Birliği’ne devretmek istedi. Diğer yandan, 2005’te, Habré rejimi mağdurlarının yaptığı suç duyurusu neticesinde, evrensel yargılama yetkisi kapsamında Belçika, yargılamanın ülkesinde yapılması için Habré’nin iadesini istedi. Sorunu BM Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) taşıyan Belçika, bu yıla kadar dört kez iade talebinde bulundu. UAD, 2012 Temmuz’unda verdiği kararda, Senegal’in Habré’yi yargılamasına, yargılamaması halinde ise Belçika’ya iade etmesine hükmetti.

Sorun Afrika Birliği ile Senegal hükümeti arasında bir pazarlık konusuna dönüştü. Pazarlık süreci devam ederken, bir yandan Ruanda, Habré’yi yargılamaya gönüllü oldu, bir yandan da Çad, Habré’yi gıyabında yargılayarak idam cezasına çarptırdı. Senegal’in yeni Devlet Başkanı Macky Sall’in seçim vaatleri arasında 2012 yılı sona ermeden Habré’nin yargılanması konusunda somut adımlar atılacağı da yer alıyordu. Nitekim Afrika Birliği ile Senegal arasındaki pazarlıklar sonuç verdi ve Afrika Birliği’nin finansal destek de sağlayacağını açıklamasıyla yargılamanın başlaması için ilk somut adım atılmış oldu.

Cezasızlık- Yeni Sömürgecilik Gerilimi

Yargılama, en basit tanımı ile bir devletin kendi yasalarına uyulmasını sağlama yoludur ve geleneksel olarak devletler kendi sınırları içinde işlenen suçları yargılar. Ama uluslararası hukuk, devletlere kendi sınırları dışında işlenen suçları da yargılama imkânı tanır. Bir devletin uyruğunun kendi ülkesi dışında suç işlemesi, devletin kendi uyruğunun kurban olması ya da devletin yaşamsal çıkarlarının uyruğu olmayan kişilerce tehdit edilmesi halinde (sahte para basma gibi), devletler ülkesi dışında işlenen suçları da yargılama yetkisine sahiptir. Evrensel yargılama yetkisi ise, tüm bunların dışında, her devlete uluslararası hukuk tarafından tanınmış suçlarda, suçun işlendiği yere, fail ya da kurbanın uyrukluğuna bakmaksızın yargılama yetkisi verir. Burada devlet ile suçlu arasında kabul edilebilir herhangi bir yargısal bağın mevcut olması gerekli değildir. Suç; ülke dışında, bir yabancı tarafından, bir yabancıya karşı işlenmiş olabilir. Önemli olan nokta, bu suçları işleyen kimselerin cezasız kalmamalarıdır, bu kimseler insanlığın ortak düşmanlarıdır ve yargılanmaları insanlığın ortak çıkarınadır. Ancak uluslararası hukukta evrensel yargılama yetkisinin tanımı yapılmadığı gibi hangi suçların bu yetki kapsamına girdiği de, herhangi bir uluslararası sözleşmede sayılıp tüketilmiyor. Geleneksel olarak devletler, korsanlık, soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarının faillerini, bu suçların faillerinin insanlığın ortak düşmanları olması hasebiyle, yargılama eğilimindeler. Ancak devletler evrensel yargı yetkilerinin kullanımında, kendi ulusal yasalarına dayanıyorlar, dolayısıyla uygulamada bir örneklik söz konusu değil.

Libya ve Çad arasındaki çatışmalı
Aouzou bölgesi

Belçika’nın evrensel yargılama yetkisinin kullanımında dünyada öncü ülke olarak anılmakta. Ülke, 1988 yılından bu yana yedi kişiyi evrensel yargılama yetkisi kapsamında yargıladı. Bu durum, özellikle insan hakları ihlallerinde cezasızlığı ortadan kaldırmak için oldukça önemli. Ama olayın bir de Afrika’dan görülebilen boyutu var. Resmi olmayan rakamlara göre bu güne kadar hakkında evrensel yargılama yetkisine dayanılarak dava açılması isteminde bulunulmuş Afrikalı sayısı 71. Bunlardan 32 tanesi ise davaya dönüştü ve yargılamalar tamamlandı.  Bunların bir kısmı devletin çeşitli kademelerinde görevliler iken, diğerleri ise çeşitli silahlı ya da ideolojik örgütlerin üyeleri. En çok da, Ruanda Soykırımı şüphelilerine karşı evrensel yargı ilkesine başvuruluyor.

Afrika’nın ise evrensel yargılama yetkisinin kendisine karşı kullanımı konusunda tek ses olduğunu söylemek mümkün. Bu sese soluk veren ise Afrika Birliği’dir. Birlik’e göre, evrensel yargılama cezasızlığı önlemek için önemli bir araç, ancak ulusal uygulamalar siyasi temellere dayandırılarak yapılıyor ve bu yetki kötüye kullanılıyor. Bu durum da, görevi başındaki Afrikalı devlet başkanlarına dahi yargılama girişimlerinde bulunulduğu da hatırlandığında, sömürgecilik döneminin kötü hatıralarını yeniden canlandırıyor.

Afrika Birliği bir yandan sorunu uluslararası örgütler karşısında gündeme getirmeye çalışırken bir yandan da yargılamaların Afrika ülkelerinden birisinde yapılması konusunda çaba sarf ediyor. Nitekim Birlik’in evrensel yargılamaya ilişkin meclis kararlarında “Afrikalı olmayan yargıçların Afrikalılara yönelik suçlamaları” ifadesi yer alıyor. Demek ki söz konusu olan bir Afrikalı yargıç olduğunda bu kadar itiraz yükselmeyecek. Habré’nin Belçika değil de Senegal tarafından yargılanması konusunda gösterdiği çaba da bunun bir ispatı kanaatimce. “Kol kırılsın ama yen içinde kalsın” misali Afrika, kıtaya dışarıdan yönelen yabancı müdahalesini azaltmak için ilk kez “Afrika sorunlarına Afrikalı çözümler” üreten en somut adımı attı böylece. Bu yargılama ne kadar adil ve şeffaf olacak, geç kalan adalet ölen 40.000 kişinin yakınlarının, işkenceye uğrayan 200.000 kişinin yaralarını ne kadar sağaltacak, Afrika’da ya da dünyanın herhangi bir yerinde başka 40.000’lerin ölmesini önleme çabalarına ne kadar katkı sağlayacak, bunu bekleyip görmek gerekiyor. 

 

Kategoriler

Şapgir

Etiketler

Senegal Çad