'Koleksiyonerler, duygu dünyaları, kalpleri ve hayalleri zengin insanlardır'

Koleksiyonerlik sadece vakit ve nakit işi olarak görülse de, aslında büyük bir tutku, sabır ve gönül işidir. Biriktirilen her obje, sonsuz bir özverinin izlerini taşır. Tuğçe Özkuş, Ankara’da bulunan “Baykuşlar ve Diğerleri Koleksiyon Evi”nin sahibi Ahmet Çomak’la, yalnız koleksiyon evine özel olan “Baykuş” içeceği eşliğinde baykuşları ve koleksiyonerliği konuştu.

Tuğçe Özkuş
tugceozkus@gmail.com

- Baykuş koleksiyonu yapmaya nasıl karar verdiniz?

Çocukluğumuzda bize öğretilen uğursuz ve kötü olarak nitelendirilen şeylerden biri de baykuş. Yıllar boyunca yok yere uğursuzluğuna inanılmış. Oysa ki, dünyanın birçok yerinde kutsal sayılıyor ve bilgeliğin sembolü olarak görülüyor.

Benim de dışlananlara karşı özel bir ilgim vardır. Baykuş ilk olarak Mimar Sinan Üniversitesi’nde okulun amblemi olarak çıktı karşıma ve rozet olarak yakamıza taktık. Daha sonra obje olarak çok ilgimi çekti. Çok etkileyici gözlere sahipler ve gözleri önde olan başka bir kuş türü yok. Öğrencilik yıllarımda birkaç tane baykuş objesi satın aldım. Grafik Tasarım Bölümü’nde okumamın etkisiyle de renkler ve formlarla oynarken, koleksiyonuma yeni baykuşlar ekledim ve bu böyle devam etti.

- Baykuşlar ve Diğerleri Koleksiyon Evi’nin özelliği nedir? Ne tür objeler bulunuyor bu koleksiyon evinde?

Çoğunlukla baykuş olmakla birlikte parfüm şişeleri, kutular, oyuncaklar, aynalar yani aklınıza gelebilecek her türlü obje bulunuyor. Geri dönüşüme önem veren bir insanım. Kullanışsız olarak düşünülen her şeyi biriktiririm ve daha sonra bir şekilde mutlaka değerlendiririm. Özellikle baykuş bu felsefeyle çok bütünleşti. Koleksiyonumda çeşitli malzemelerden oluşturduğum baykuş tasarımlarım mevcut. Ölünceye kadar hiçbir objeyi yanımdan ayırmamak gibi bir düşünceye sahip değilim. Burada bulunan tüm objelerin bir öyküsü var. Ve onlar satıldıkça yeni sahipleriyle birlikte hikayelerini sürdürüyorlar. Bu da beni mutlu ediyor. Burası sadece ticari bir mekan değil. Buraya gelenlere “müşteri” gözüyle bakmıyorum. Onlara “konuklarım”  diye hitap ediyorum. Özellikle de baykuşla ilgili ön yargıları değiştirmeye çalışıyorum.

- Binlerce objeye sahipsiniz ve birçoğunu da koleksiyon evinin yanı sıra kendi evinizde muhafaza ediyorsunuz. Aileniz ve yakın çevrenizin bu duruma bakışı nasıl?

Koleksiyonumu üç gruba ayırıyorum: Hediye edilenler, satın alınanlar ve kendi yaptıklarım. Hediye edilenleri asla satmıyorum ve evimde sergiliyorum. Evim de koleksiyon evi gibi oldukça kalabalık. Bazı insanlar evimde ve iş yerimdeki rafları süsleyen objelerin kalabalıklığında boğulabilirler, ki bu oluyor; ama ben de onların evlerine gittiğimde duvarların boşluğundan üşüyorum. Bence yaşadığınız mekan sizi anlatmalı. Çünkü oralar bizi besleyen yerler.

- Satın aldığınız parçaları tek tek mi, yoksa toplu bir biçimde mi almayı tercih ediyorsunuz?

Tek tek olması bir koleksiyoner için çok keyif verici. Ama nadir ve özelliği hoş olan objeleri bir daha bulamama ihtimali olduğundan toplu almak isteyebiliyorsunuz. Ancak tek tek iz sürmenin verdiği haz kesinlikle daha fazla.

- Hiç gerçek bir baykuşa sahip olmayı düşündünüz mü?

Bir tesadüf eseri satılık bir baykuş gördüm ve aldım. Fakat bakımı zor olduğundan ve onun doğal yaşamda olması gerektiğine inandığımdan, onu ormana götürüp, serbest bıraktım. Bu olaydan sonra da tekrardan gerçek bir baykuşa sahip olmayı hiç düşünmedim ve koleksiyonumda da asla doldurulmuş baykuş bulundurmuyorum.

- Türkiye’deki koleksiyonerlik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Koleksiyonerlik tekil bir şey gibi. Bir nevi sizinle yaşanıyor ve bitiyor. Barış Manço örneğinde olduğu gibi, insan vefat ettikten sonra koleksiyonları darmadağın olabiliyor. Para ve emeğin yanı sıra bu işte büyük bir tutku ve sabır var. Koleksiyonerliğe başladığım yıllardan itibaren çok güzel dostluklar edindim. Koleksiyonerler, duygu dünyaları, kalpleri ve hayalleri zengin insanlardır. Onlar için önemli olan bir obje başkaları için sıradan bir şey olarak görülebiliyor. Siz öldükten sonra da koleksiyonunuza sahip çıkan olmadığından yok olabiliyor. Bu da insanı biraz üzüyor. Günümüzde varlıklı insanlar sahip oldukları koleksiyonları müzeye çevirebiliyorlar. Bu kültürün devam etmesi gerekir.

- İnternet üzerinden satış yapıyor musunuz?

Henüz internet üzerinden satışımız yok. Aslında biraz da dükkanımın keşfedilerek bulunması taraftarıyım. Tek “tık”la, zahmetsizce ulaşılmak hoşuma gitmiyor. Olabildiğince merak eden , keşfetmek isteyen, dükkanımı gördüğünde ben buraya girip burayı çözmek istiyorum diyen insanları bekliyorum. Yeri geldiğinde bir baykuş için hiç düşünmeden 300 km yola gidebiliyorum. Baykuş koleksiyonuna ilk başladığım yıllarda bir vitrinde bir baykuş heykeli gördüm. Çok beğendim, fakat çok pahalıydı ve benim o kadar param yoktu. Sürekli gidip geldim ve tam 10 yıl sonra o baykuşa sahip oldum. Ne kadar büyük bir istek ve enerjiyle o baykuşun etrafını adeta bir zırh gibi korumuşum siz düşünün. Böyle zor edindiğim objeler koleksiyonuma zenginlik katıyor. Günümüzde her şeyi çok çabuk tüketiyoruz. Kullan-at çağındayız. Oysa zor ulaşılan her zaman daha değerlidir.

- Koleksiyonerliğe başlamak isteyenler için önerileriniz neler?

Öncelikle ne biriktirileceğine karar vermek lazım. Bu işte kararlılık ve süreklilik çok önemli.  Bunun yanı sıra bu iş büyük bir aşk ve tutku işi. Ruhunuzu, sevginizi, saygınızı ve emeğinizi katıyorsunuz. Bu vasıflar olmadan koleksiyoner olamazsınız. Yeri geliyor bir objeye sahip olmayı yıllarca bekleyebiliyorsunuz. Bunu göze almak lazım.

Kategoriler

Şapgir