O ses Ahmet Kaya

O Ses Türkiye’nin bu yılki birincisi Mustafa Bozkurt başarısını Ahmet Kaya’ya ithaf edince yüreklere su serpti. Bu birincilikte Türkiye’de Ahmet Kaya’ya duyulan özlemin büyük payı var.

ESRA ELMAS
elmesra@gmail.com

Yıl 2004, jüri koltuğunda Ercan Saatçi’nin, Ahmet San’ın, Armağan Çağlayan’ın ve Zerrin Özer’in oturduğu Popstar yarışmasında Ahmet Kaya’nın ‘Kafama Sıkar Giderim’ şarkısını söylüyor yeğeni Simge Bağdatlı ve canlı yayında sıradan faşizmin nasıl bir şey olduğuna hep birlikte tanık oluyoruz.

O gün 23 Nisan ve zaman ayarlı zekâsıyla Ercan Saatçi, şu yorumu yapıyor Simge’ye: “Bugün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, bence bugünün anlamına hiçbir şey katmayan bir parça seçmişsin, öyle kafama sıkarım, ölürüm tarzı bir maksat ifade eden şarkılar söylemen bugüne hiç uymadı. Müzik müzik için yapılmalı, eğer seçtiğiniz şarkıya bir anlam yüklerseniz buna karşı çıkarım, müzik başka maksatlar kullanılarak yapılırsa yanlış kullanılmış olur.” Bu abesliğe Zerrin Özer dışında jüri koltuğunda oturan hiç kimseden ses çıkmıyor. Zerrin Özer ısrarla soruyor: “Şimdi nereden çıktı bu vatan millet Sakarya edebiyatı?”

Yıl 2013 yine bir ses yarışması. Final bölümü geçen hafta yayımlanan ‘O Ses Türkiye’nin birincisi Mustafa Bozkurt oluyor. Doğrusu finalde Ayda Mosharraf ile Mustafa Bozkurt’un karşı karşıya kalması seyirciler için sürpriz değil. Bozkurt’un birinci olması da öyle…  Bozkurt, yarışma başladığı günden bu yana Ahmet Kaya şarkılarını Ahmet Kaya gibi söylüyor. Bu yüzden hem övgü hem de eleştiri alıyor. Öyle ya Türkiye ölülerin yaşayanlardan daha çok sevildiği bir ülke. Hesap soramayan, hesapları sorulmayan ölüleri alkışlayarak vicdan yıkamak yahut onlar üzerinden ajitasyon yapmak genellikle reytinge tahvil edilebiliyor.  Fakat yine de Mustafa Bozkurt’un birinciliğini Ahmet Kaya’ya armağan etmesi ve üstüne “Bana verilen oylar, sadece Antep’ten gelmedi, güzel ülkemin her köşesinden geldi. Bütün milletlerden oy aldım, hepsi bana oy verirken birleşti. Demek ki istenilince birleşebiliyormuşuz” demesi ‘taklitçi’liğini eleştirenlerin yüreklerine bir parça da olsa su serpiyor.

Kuşkusuz ki Mustafa’nın sesinden ve mütevazılığından çok, kendisinden daha güçlü ve çok yönlü bir sese sahip Ayda karşısında aldığı birincilikte, devlet, medya ve toplum elbirliğiyle yersiz yurtsuzlaştırılıp, ülkesinden uzakta öl(dürül)en Ahmet Kaya’ya duyulan özlemin, iade-i itibar isteğinin büyük payı var. Ve bu sefer Mustafa Bozkurt’u, onun şahsında Ahmet Kaya’yı ayakta alkışlayanlar arasında Mustafa Sandal, Hülya Avşar, Murat Boz ve Hadise, yani, tüm jüri üyeleri var. 


Bileğinin hakkıyla Oscar’ı hak eden tek film: Amour

BAWER ÇAKIR
bawercakir@gmail.com

Sevgili Derkenar okurları, bu yıl da âdetlerimizi, örflerimizi, ananelerimizi inkâr etmiyor, en iyi 10 film adayı özelinde Oscar adaylarına bakıyoruz.

Lincoln: Bu yılın uyku sorunu çekenlere ilaç filmi. İyi oyuncuların bile kurtaramadığı bayıklık abidesi bir Spielberg filmi. 2,5 saatlik filmin özeti: Lincoln ne şahane bir kişiydi, acıdı da köleliği kaldırdı, siyahlar bu süreçte hiçbir şey yapmadı.

Life of Pi: Allah'ın adıyla yola çık, Allah'ın adıyla fırtınaya tutul, Allah'ın adıyla tekneyle kurtul, Allah'ın adıyla kaçtığın teknede kaplan olsun, Allah sayesinde kaplanla kanka ol, sonra da Allah kurtarsın. Akademi'nin bu filmi 11 dalda aday göstermesi de ancak Allah'ın mucizesiyle açıklanabilir.

Argo: 2013'ün ilk mucizesi filmin yönetmeni Ben Affleck’in Altın Küre’de En İyi Yönetmen Ödülü alması oldu. Bu hadisenin gerçekleşmesi çok sayıda yeteneksiz sinemacıya umut verdi. Filmi sizler için özetledim: Amerika çok güzel, İran çok fena...

Beasts of the Southern Wild: Benh Zeitlin'in ilk filmi yılın en kayda değer işlerinden biri. Çocuk yıldız Quvenzhané Wallis'e de Oscar adaylığı getiren bu film ödüle aday gösterilmeyi hak edenlerden biri. Bundan ötesi zor olsa da seyircinin ödülünü aldığı kesin.

Silver Linings Playbook: Yılın fazla abartılan ama bu yapımları içinde ‘umut ışığı’ olarak parlayan filmi. Başrol oyuncularının performansları (özellikle Jennifer Lawrence), filmin akıcılığı derken keyifli vakit geçiriyorsunuz.

Django Unchained: Tarantino'nun tartışmalara neden olan filmi de en iyi adaylar arasında. Spiek Lee’nin  protesto etmesiyle birlikte yeniden tartışılmaya başlanan film iyi, lakin yönetmenin bir önceki filmini izleyenleri kestiği söylenemez. Ama Samuel L. Jackson ve özellikle de Christopher Waltz muhteşem oyunculuklarıyla bir değil 5 ödül alsalar yeridir.

Zero Dark Thirty: ABD'nin ‘Nefes: Vatan Sağolsun’ tadındaki filmlerini yapmakla görevli (hizmetlerinin karşılığını tarihte Oscar kazanan ilk kadın yönetmen ödülü ile aldı) Bigelow'un yine ABD'nin şanlı yakın tarihini mercek altına alıp temize çektiği yeni filmi. Filme yönelik eleştirileri sıraya dizsek buradan Kabil'e yol olur. İşkenceyi övmekle eleştirildiğinin  altını kalın bir kalemle çizeyim.

Les Miserables: 3 saat şarkı söylüyorlar. Taş olsa çatlar ya...

Amour: Michael Haneke'nin Cannes'da ödüllendirilen ve alkışlamaktan elleri nasır tutturan filmi Amour kesinlikle 2012'nin en iyi filmlerinden biri. Muhteşem oyunculuklar, sarsıcı hikâye ve senaryo, sade ama bir o kadar görkemli yönetmenliği ile ‘Amour’ takdiri hak ediyor. Kim kazanır bilinmez, ancak şu listedeki filmler içinde film/yönetmen/kadın ve erkek oyuncu ödüllerini bileğinin hakkıyla hak eden ve açık ara öne çıkan film.

Tüm kategoriler ve adaylar için http://oscar.go.com/nominees


Vivet Kanetti
(gazeteci-yazar)

1- Son satın aldığım ve çok da sık dinlediğim albüm Sezen Aksu’nun

Türkiye Şarkıları DVD albümü. Bir de, bir arkadaşımın armağı İbrahim Malouf’tan Diagnostic. Lübnanlı bir müzisyen ve galiba Amin Malouf’un da kuzeni.

2- En son Oblomov’un yeni çevirisini okudum. Sabri Gürses’in Türkçesiyle. Edebiyatın en güçlü (duraganlığı içinde güçlü diyelim) roman kahramanlarındandır Oblomov ve sevdiğim insanların çoğunda mutlaka biraz oblomovluk yaşar.

3- Bosna DVD’mle birlikte Deli Ruh kitabım çıktı; ardından bir twitter dostumun önerisiyle, ben de Bosnalı yönetmen Namık Kabil’in Soruşturma adlı siyah beyaz belgeselini izledim. YouTube’dan bulmak mümkün.

4- Çok sevdiğim bir oyundu, genç bir ekipti ama umduğumunu bulamadım, zaman içinde düzelebilir; izninizle oyunun adını vermeyeyim.

5-  Büyük bir boşluğu dolduran çarpıcı site www.sanatanak.com ‘a bakarım hemen her gün. Bir de kendi hazırladığım ww.omeruluc.com ‘a  tabii.


City’s asansörcülük rezaletine son versin

NAYAT KARAKÖSE
nayatk@gmail.com

City’s alışveriş merkezi beş yıldır Nişantaşı’nda faaliyet gösteriyor. Başta Nişantaşı halkının rağbet gösterdiği alışveriş merkezinde hiçbir zaman alışamadığım ve her karşılaştığımda kendimi kötü hissettiren bir ‘hizmet’ var. Alışveriş merkezi yöneticileri, gelen müşteriler kendilerini ‘ayrıcalıklı’ hissetsinler diye olsa gerek yeni bir hizmet icat etmişler:  Ben ‘asansörcülük’ diyorum buna. Asansöre bindiğinizde hiç tuşa basma zahmetinde bulunmuyorsunuz; asansör görevlisi size çıkacağınız katı soruyor ve düğmeye basıyor. Güzel elleriniz dert görmüyor, büyük bir külfetten kurtulup görevliler sayesinde konforlu bir şekilde inip çıkıyorsunuz. Lüküs hayat oh ne rahat!

Bir sor bin ah işit

Ender de olsa o asansöre birkaç kez bindim ve her seferinde utanç ve mahcubiyet arası bir duygu hissettim. Geçtiğimiz günlerde yine yolumuz oraya düştü, bu sefer eskiye kıyasla bir değişiklik vardı, eskiden frak giyen görevlilerin yerini bu sefer anlaşmalı güvenlik firmasının elemanları almıştı. Görevliler İngiliz Kraliyet görevlileri edasından bir nebze de olsa uzaklaşmıştı. Asansördeki görevli bir hayli bitkin ve mutsuz gözüküyordu, dayanamayıp bazı sorular sorduk. Bir sorduk ve haklı bin ah işittik.

“2.5 saatte bir yarım saat mola veriyoruz, tüm gün in çık dengemiz bozuluyor, hele yemek yedikten sonra içimiz dışımıza çıkıyor. AVM’nin anlaşmalı olduğu güvenlik firmasında çalışıyorum, burada işe başlarken görev tanımım böyle yapılmamıştı, asansörde de görev yapacağımı bilmiyordum, başladıktan sonra öğrendim. Bazı müşteriler bizim yerimize şikâyet ediyorlar lütfen siz de yönetime bu durumu şikâyet edin. Bu hizmetin neden gerekli olduğunu anlamıyorum.”

Tüm bir çalışma günü boyunca bir asansörün içinde zemin kattan 6. kata inip çıktığınızı düşünün. Bu bir hizmet değil; asansörün tuşuna basmak herhalde dünyanın en zahmetsiz işlerinden biri; o asansörde istemeden, ekmek parasına çalışmak zorunda bırakılanlar için ise bu bir zulüm, sağlığa da zararlı. Alışveriş merkezi yöneticileri ‘müşteri memnuniyeti velinimetimizdir’ diye düşünüp böyle anlamsız bir meslek icat etmiş olabilirler. Kimi müşterilerin egosu bu ‘meslek’ sayesinde kabarıyor, kendilerini ayrıcalıklı hissediyor olabilir, bu onların sorunu. Ama bu ‘hizmet’ beni ne yükseltiyor ne de yüceltiyor, aksine alçaltıyor. 

Bu durumdan siz de hoşnut değilseniz, info@citysnisantasi.com’a e-mail atabilirsiniz.

 


 


'3.10 Yuma Treni' adlı filmde kadın oyuncunun çıplak omzunu sansürleyen TRT’nin bir sonraki sansürü ne olabilir?

 

Muhammed Kaya
Tourist'i yayınlarken de Angelina'nın dudaklarını sansürlerler herhalde.

Neptün

Kadının ellerini ve ayaklarını sansürleyebilir ya da el ele yürüyen çiftlerin ellerini sansürleyebilir.

Melda Omay

Kimse TRT seyretmediği için her şeyi karartabilirler, sorun yok.

Oscar Mazerath

Gökyüzündeki güneşi sansürleyebilirler...


“Sevgililer Günü’nde Agos Barcelona’daydı” Varujan Odabaşyan

 

 

 

 

 

Kategoriler

Derkenar