Rober Koptaş: ‘Alevi-Sünni gerginliği’ yazısına dair

Geçen haftaki ‘Alevi-Sünni gerginliği korkutuyor’ başlıklı yazımın özellikle sosyal medyada uyandırdığı tepki, muradımı iyi anlatamadığımı gösterdi bana. O yüzden, birkaç kelam da bu hafta etmek istedim.

ROBER KOPTAŞ
rober.koptas@agos.com.tr

Geçen haftaki ‘Alevi-Sünni gerginliği korkutuyor’ başlıklı yazımın özellikle sosyal medyada uyandırdığı tepki, muradımı iyi anlatamadığımı gösterdi bana. O yüzden, birkaç kelam da bu hafta etmek istedim.

Öncelikle, yazıdaki bazı cümlelerden ötürü, Alevi olsun olmasın, incittiğim herkesten yürekten özür dilerim. Türkiye’de şu ya da bu grubu hedef göstermek için hangi araçların kullanıldığını yakından bilen biri olarak, özellikle, “PKK’yı andıran, şiddet kullanmaktan kaçınmayan bir Alevi örgütünün doğuşuna dahi tanıklık edebiliriz“ cümlesinin yaratacağı etkiyi sezebilmem gerekirdi. Aslında söylemek istediğim basitti: Önümüzdeki dönemde Alevileri gerginliğe ve şiddete çağırma girişimleri olabilir; bunların başarı şansı çok azdır ama bu ihtimal ciddiye de alınmalıdır.

Yazının bütününe hâkim olan mesajın, Alevilere veya Alevi kimliğine dair bir hedef göstermeyi değil, aksine, onlara bütün haklarının tanınması gerektiğini vurguladığının açık olduğunu; bunun görüleceğini düşünmüştüm. Ancak o cümle veya soruna terör riski odaklı yaklaşmak, Türkiye şartlarında benim hiç arzu etmediğim yerlere çekilebilirdi ve nitekim çekildi de.

Yazının yayımlanmasının ardından samimi sitem ve eleştirilerini iletenlerin yanında, ağır hakaretlerde bulunanlar ve beni dahil olmadığım ve olmayacağım hesapları görmekle suçlayanlar oldu çokça. Metni AKP’nin toplumsal muhalefeti susturma araçlarından biri olarak göstermeye çalışanlardan, beni Alevi düşmanlığını körüklemekle itham edenlere, bir Ermeni olarak bu konularda yazmaya hakkım olmadığını ilan edenlerden, yazdıklarımın Ermenilerin 1915’te başına gelenleri hak ettiklerini gösterdiğini söyleyenlere dek geniş bir çerçeve arz ediyor bu hakaretler.

Kem söz sahibine aittir ve ciddiye alınmaya değmez. Yalnız, o sözlerin sahiplerine, yazının derdinin Suriye’de yaşananların Alevi-Sünni gerginliğini artırma ihtimali olduğunu ve bunun her anlamda kullanıma açık bir alan yarattığını, şiddet doğurabileceğini, bunu önlemek için sorumluğun ise başta siyasi iktidar olmak üzere herkese düştüğünü bir kez daha hatırlatırım. Bu uyarı, Alevi olsun, Sünni olsun pek çok insanın ortaklaştığı bir kaygının sonucu.

Hacıbektaş Veli Dergâhı’nın en yüksek makamı olan Postnişin görevini yürüten Veliyettin Ulusoy, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez ve beraberindekiler Reyhanlı’yı ziyaret etti.

Suriye’de yaşanan savaş ve Türkiye hükümetinin bu savaşta aldığı tavır, Esat rejiminin Türkiye’ye şiddet dolu mesajlar vermesi, bu yolla tehditte bulunması sonucunu doğuruyor. Kürt sorununda şiddetsizlik ortamına nihayet ulaşabildiği için, Esat’ın elinde, Türkiye’nin toplumsal anlamda yumuşak karnı sayılabilecek en büyük mesele, Alevi-Sünni gerginliği kalıyor. Esat rejimi veya başkaları, hatta Suriyeli muhaliflerin Türkiye’yi savaşın içine sokmak isteyen kesimi, bu yumuşak karnı kaşıyabilir. Maalesef Türkiye’de Alevi-Sünni çatışmasının tarihi ve güncel kökleri mevcut. Şu halde, bu köklerin yeni filizler vermemesi için sorumluluk tüm kesimlerin olmalı.

Geçen haftadan bu yana yaşananlara dair örnek vermek gerekirse, öncelikle Reyhanlı ve Hatay’da, Nusayrisi ve Sünnisiyle halkın vakur duruşunu övgüyle karşılamamız gerekiyor. Öte yandan, Aleviler adına konuşan toplumsal aktörlerden, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez’in ‘’Reyhanlı’da ölenlerin hepsi bizim canımız’’ duruşu ne kadar doğruysa, Dersim milletvekili Hüseyin Aygün’ün ‘Aleviler daha uyanık, serinkanlı ve örgütlü olmak zorunda. AKP düşmandır’’ söylemi o kadar yanlış. Benzer doğru ve yanlışları toplumsal yelpazenin her kanadında bulmak mümkün.

Mesele, devletin, ibadethanelerini dahi resmen tanımadığı Alevilerin sorunlarına çare bularak, Dersim katliamı başta olmak üzere geçmişin suçlarını itiraf ederek, bu sorunu şiddet üretecek, kullanıma açık bir saha olmaktan çıkaracak çözümü üretmesinden, yani Türkiye’nin başka türlü bir Türkiye olmasından geçiyor. Çoğunluktaki Sünniler açısından öncelikli sorumluluk bu. Alevilerin de, değişimin ancak her kesimin, özellikle çoğunlukta olanın dönüşmesiyle mümkün olabileceğini idrak etmesi gerekiyor. Bunun yolu ise öncelikle, Hüseyin Aygün’ün yaptığı gibi şu ya da bu toplumsal aktörü topyekûn düşman ilan etmekten değil, Ercan Geçmez gibi birleştirici bir dil kullanmaktan geçiyor.

Kategoriler

Güncel Gündem

Etiketler

gerginlik