‘Halep’te patlayan ilk bomba Ermenileri gerçekle yüzleştirdi’

Agos yazarı Vahakn Keşişyan, uzun yıllar Halep’te yaşadıktan sonra, şimdi de Beyrut’ta çalışıyor. Ortadoğu tarihi üzerine de çalışan bugünlerde İstanbul’da. Keşişyan’la, Ortadoğu’da Ermeni olmanın anlamını ve bölgedeki Ermenilerin halihazırdaki durumlarını konuştuk.

EMRE CAN DAĞLIOĞLU
misakmanusyan@gmail.com

  • Ortadoğu’da Ermeni olmak nasıl bir şey?

Ortadoğu’da Ermenileri anlamak için iki ayrı grubu anlamamız gerekir. Biri dünya Ermenileri, diğeri Ortadoğu Hıristiyanları. Çünkü Ortadoğu Ermenileri, bu iki grubun karışımı diyebilirim. Dünya Ermenilerinin bir parçası olmak, örgütlenmek ve kurumsallaşma anlamında Ortadoğu’dakileri çok etkiliyor. Kilise, siyasi parti, medya, bunların hepsi Ermenistan veya Batı’ya bağlı. Ortadoğu’da Hıristiyan olmak, azınlık olmayı ve buna göre anayasal vatandaşlık bağını beraberinde getiriyor. Bir de bu yüzden, kilise toplumsal hayatın merkezinde yer alıyor. Lübnan dışında Ermeni siyasi partilerin coğrafyada faal olmaması da temsiliyet yetkisinin kiliseye kalmasına yol açıyor ve kilise, devletle bağı kuran kurum oluyor. Ortadoğu’da Ermeni olmayı üç kavramla özetlersem, azınlık olmak, Hıristiyan olmak ve devlete bağlı olmak derim.

  • Bu durum kuşaklar arasında farklılık gösteriyor mu?

Tabii ki devletçi tutum, Ermenilerin genel politik olgusu değil. Muhalefet yanlısı, daha solcu ve sisteme karşı kesimler de var ve yeni nesillerden daha çok böyle insanlar çıkıyor. Tarih boyunca da, mesela Soğuk Savaş sırasında Ermenilerin farklı kampların parçaları olduklarını da unutmamalı. Ama yine de genel olarak, cemaat olarak, tutum her zaman devletten yana olmaktır.

  • Devlete bağlı olma durumu, bir yanıyla güvenliyken, bir yandan da siyaseten sorun oluşturmuyor mu Ermeniler için?

Oluşturuyor elbette. Suriye’deki Ermenilerin muhalefetin gözündeki durumu bunun bir örneği veya Lübnan İç Savaşı boyunca, Ermenilerin tarafsız kalması, her kesimde, özellikle Marunilerde yoğun tepkilere neden oldu. İç Savaş’ta Filistinliler ile Hıristiyan Falanjistler savaşırken, Ermeni mahallesi Burç Hamud tam bu savaşın ortasındaydı. Bombalar mahallenin üzerinden gidip geliyor, fakat Ermeniler hiçbir tarafı tutmamayı sürdürüyordu. Zira, Lübnan’da Ermenilere bu durum halen hatırlatılır, “Siz de Hıristiyan’sınız, neden bizimle savaşmadınız? Siz 1920’lerde buraya geldiğinizde size yolu açan bizlerdik” diye. Bu tarafsızlık güvenlik sağlasa da, çok pahalıya mal oldu. Koruma amaçlı da olsa Ermeniler silahlandılar ve hedef haline geldiler. Yine de İç Savaş sırasında var olan o soyut devlete bağlılıklarını korudular. Şimdi Lübnan’da herkes, “Savaş sırasında Lübnanlı tek grup Ermenilerdi” diyor. Herkes kendi bayrağını sallarken, Lübnan bayrağını açan tek grup Ermenilerdi.

  • Devlete bağlılığın Ermenilerin yararına olduğu görüşü gerçekçi değil mi?

Ermeniler, bunu deneme-yanılmayla öğreniyorlar zaten. Ve hâlâ da öğrenmeye devam ediyorlar. Güçlü olanın tarafında olmakla ilgili bir şey bu. İktidar kimse onun tarafındalar, zaten coğrafyadaki Hıristiyanların çoğu böyle. Ancak Ermeniler için bu Osmanlı’dan gelen bir şey; tahta kim çıkarsa, sultan kim olursa, onun yanında olurlar. Düzen devam ettiği sürece bu elbette ki Ermeniler için iyi bir durum, fakat sistem değişim sürecine girdiğinde Ermenilerin bu tavrı onların zararına oluyor. Şunu eklemeliyim, sistemin bir anda değişmesinden bahsetmiyorum, anlatmaya çalıştığım uzun değişim süreçleri. Suriye’de savaş çok uzun sürdüğü için Ermeniler güçsüzleşti. Eğer Esad, bir günde devrilseydi, Ermeniler için büyük sorun yaşanmazdı.

  • Bu durumun siyasetsizlik doğurması gibi bir durum var ve bu yüzden Ermeniler coğrafyada siyaseten güçsüzler diyebilir miyiz?

Ermenilerin Ortadoğu’da güçsüz olmalarının sebebi, kolektif karar alma yapılarının olmaması. Ermeniler adına sadece kilise konuşabiliyor. Fakat kilise, kendiliğinden güçsüz bir kurum, çünkü Ermenilerin gerçekten takip ettikleri bir kurum değil. Suriye’de kilisenin “Ülkeyi terk etmeyeceğiz” kararını açıklamasının ardından, bir haftalık sürede 40 bin Ermeni ülkeyi terk etti. Kilisenin üzerine çıkacak bir karar mekanizmasının olmaması, siyaseten tavır alabilme imkânını da ortadan kaldırıyor. Suriye’deki savaş, böyle bir mekanizmaya ihtiyacın çok acil olduğuna Ermenileri inandırdı, fakat köklü bir kurumsallaşma olmaması, bu mekanizmanın kurulamamasına sebep oldu. Siyasi bir pazarlık yapılacak olsa bile, ne bu kararı alacak bir mekanizma var, ne de böyle bir görüşmeyi yapacak kamusal bir figür.

  • Bu bağlamda Lübnan biraz farklı bir yerde. Ermeniler, Lübnan’da siyasetin içinde ve söz sahibi. Aynı zamanda hem iktidarın, hem muhalefetin içinde de yer alıyorlar. Bu siyasi kırılma, Ermenilere nasıl yansıyor?

Lübnan’da Ermenilerin siyaseten yeri anayasada belirlenmiş durumda zaten. O yüzden siyasetin tamamen içindeler. Bu siyasi kutuplaşmalar, elbette ki Ermeniler arasında da kırılmalara yol açıyor. Ağırlıklı Sünni 14 Mart İttifakı’nda olan Hınçaklar için “Suudi Ermenisi” veya Şii 8 Mart İttifakı’nda olan Taşnaklar için “İran Ermenisi” suçlamaları yapılıyor. Şunu da unutmamak gerekir ki, Lübnan’da geçmişte Ermeniler arasında şiddet olayları yaşandı. Son dönemde dahi birbirlerine şiddet uyguladılar. Bu şiddetin ulaşabileceği boyutun 50’lerde iç çatışmaya kadar ulaştığını biliyoruz. Yüzlerce ölü ve kaybın yaşandığı bir dönemden bahsediyorum. Kapatılmış ve artık konuşulmayan bir konu bu, partilerin o yıllardaki arşivleri de kapalıdır, yazılmaz bile. Bir Hınçak’ın Taşnak mahallesinde, bir Taşnak’ın Hınçak mahallesinde gezemediği bir dönem. Fakat her şeye rağmen, bugün mesele Ermeni cemaatini ilgilendiriyorsa bir araya gelirler. 14 Mart İttifakı’ndan biri, Taşnaklara Ermenilik üzerinden saldırdığında, cevabı Hınçaklar verir.

  •  Peki, Lübnan’da bu gelenekselleşmiş konumların dışına çıkmaya çalışan bir Ermeni partisi var mı?

14 Mart İttifakı’nın lideri Saad Hariri, 2006’da bunu denedi. Karabağ’da savaşmış, Lübnan ordusunda görev yapmış bir subay olan Nareg Aprahamyan’a, Özgür Ermeniler isimli bir topluluk kurdurdu. Yeni bir gazete kuruldu ve farklı dilde haberler yapmaya başladılar. Taşnakların tabanından oy almaya başlamıştı ki, Özgür Ermeniler’den iki kişi vuruldu ve mesaj alınmış oldu. Özgür Ermeniler hızlıca dağıldılar. Geçmişteki yüzleşilmemiş şiddetin nereye ulaşacağını bilemediğiniz için, şu anda geleneksel yapının temellerini sarsmak çok zor.

  • Ermeniler coğrafyanın Suriye ve Lübnan dışındaki ülkelerinde ne durumdalar?

Irak’ta büyük bir cemaat vardı ama savaşla birlikte çok küçüldü. ABD işgaliyle hızlanan, ancak 80’lerde Irak-İran Savaşı’yla başlayan bir akım bu. Irak’taki Ermeniler, 1970’lere kadar çok güçlü ve zenginlerdi. Saddam’a çok yakın bir gruptu, onun güçsüzleşmeye başlaması da Ermenilerin Irak’tan çıkışını hızlandırdı. Mısır’da 1950’lerden önce yüz binin üzerinde büyük bir nüfus varken, şimdi sayıları on bine düşmüş durumda. Fakat Mısır’daki toplum, ekonomik ve sosyal açıdan gerçekten çok güçlüdür ve aynı zamanda çok kapalıdır. Coğrafyanın başka yerinden gelen bir Ermeni, evlilik yoluyla bile Mısır’daki cemaatin içine kolay kolay kabul edilmez. Ülkedeki siyasi değişimden de etkilenmezler. Mübarek’i destekliyorlardı, sonra Mursi’yi desteklediler, şimdi de Sisi’nin yanındalar. İran’daki toplumun da nüfus kaybettiğini biliyoruz. Anadolu’dan göç etmemiş ve köklü bir toplum olan İran’daki Ermenilerin Avrupa ve ABD’ye göçlerinin çok kolay olması, böyle bir sonuç doğuruyor. İran’da Hıristiyan misyonerliğinin yükselmesi de genel olarak Hıristiyanlara ve dolayısıyla Ermenilere karşı olumsuz sonuçlar doğuruyor. Ancak yine de İran’ın durumu, Ermenistan’ın iyi komşusu olmasından dolayı çok farklı. Filistin’deki Ermenilerin birçoğu ise İsrail vatandaşı ve Kudüs’te yaşıyorlar. Hatta Kudüs’te Ermenilerin kendi bölgeleri vardır ve de siyaseten Araplardan yanalardır. Kuveyt’teki Ermenilerin çoğunu da, 60’larda Suriye’den giden Ermeniler oluşturuyor ve şu anda yaklaşık 5 bin kişilik bir toplum. Okulları ve kiliseleri işleyen zengin bir toplum Kuveyt’teki ve Ermeniceye sıkı sıkıya bağlılar. Ürdün’de ise iki bin kişilik küçük ve çok korunaklı bir toplum var, elbette ki krala çok bağlılar.

  • Türkiye’de çok konuşulan bir konu da, Ermenilerin Suriye bunalımındaki tutumları oldu. Gerçekten, Ermeniler kimden yanalar?

Ermeniler, vatan bildikleri Suriye’nin laik bir devlet olarak kalmasını, dolayısıyla devletin kalmasını istiyorlar. Bunun onlar için daha iyi olacağını düşünüyorlar. Galiba bütün bu süreci ikiye ayırmamız gerekiyor. İlki, 2011 Martı’ndan 2012 Temmuzu’na kadar olan süreç, yani çatışmanın Halep’e ulaşmasından önce. Şiddet Halep’e ulaşmadan önce Ermenilerin bir şey değişmeyeceğine dair bir düşüncesi vardır. Ama Halep’te ilk patlayan bomba, gerçekle yüzleştirdi onları. “Ne yapacağız?” diye ancak o zaman konuşmaya ve yavaş yavaş endişelenmeye başladılar. Ama her şey için çok geçti artık. Bu yüzden de Ermeniler çok çekti. Paralarının olduğu bilindiği için, çok sayıda kaçırılma ve fidye olaylarına maruz kaldılar. Muhalefetle, en azından bu konuda kendilerini koruyabilecekleri bir ilişki kurulamadı. Sonra Kesab meselesi yaşandı. Kesab’la birlikte, Türkiye bunu kasten yapıyor algısı ortaya çıktı. Bu yüzden, savaşta Esad’ın yanında olmaları onlar açısından daha da meşrulaştı.

Şerif Hüseyin’den Araplara, ‘Ermenileri kabul edin’ mektubu

  • Ermeni Soykırımı’na Türkler ve Kürtlerin dahli ve sonrasında gelişen süreç çok konuşulurken, Arapların bu süreç içerisindeki yeri pek bilinmiyor. Araplar, 1915’te ne yaptılar?

Tüm Araplar soykırımı bilirler ve buna meczere (soykırım) derler. Bazı Bedevi aşiretlerinin soykırıma katıldıklarını da biliyoruz. Ancak 1916’da Osmanlı’ya isyan eden Hicaz Emiri Şerif Hüseyin, Haziran 1916’dan sonra Irak ve Suriye’deki tüm aşiretlere mektup gönderiyor. “Ermeniler topraklarınıza geliyorlar, onlar ehl-i kitaptır ve sizin kardeşinizdir. Onlara sahip çıkın, yardımda bulunun ve aranızda yer verin. Allah bunu karşılıksız bırakmayacaktır” diyor mektubunda ve bu, Ermenilerin Arap dünyasına girişlerinin anahtarı oldu. Bu sayede, Ermeniler Araplar tarafından tanındı ve esir pazarları büyük ölçüde son buldu.

  • Soykırım konusunda şimdiki durum nedir?

Kolektif hafızada 1915 ve sonrasındaki süreç şöyle kayıtlı: “Araplar, Ermenilere yardım etti ve sahip çıktı. Ermeniler de Arapların ekonomik yükselişinde büyük rol oynadılar”. Siyasi anlamda ise Arap ülkelerinin bunu Türkiye’ye karşı kullandıkları veya Türkiye’yle iyi geçinmek için susturdukları zamanlar oldu. Türkiye ile Suriye arasında siyasi gerginliğin tepe noktasına ulaştığı 90’larda, Hafız Esad, Der Zor’da Soykırımı Anma Kilisesi’ni yaptırdı. 1996’da Suriye’de yayınlanan ‘Toprak Kardeşleri’ dizisinde, gerginlik tepe noktasındayken, Ermeni Soykırımı’yla ilgili bölüm yayınlandı. Türkiye-Suriye ilişkilerinin çok iyi olduğu 2009 ve 2010 yıllarında ise Beşar Esad, Suriyeli Ermenilerden “24 Nisan anması” yapmamalarını istedi. 2011’den sonra ise Suriye’deki anmaya Serj Sarkisyan gitti. Dolayısıyla politik bir araç olarak kullanılmıyor değil soykırım. Ancak Araplar, soykırım hakkında çok rahat konuşabilirler ve bunu kimse garipsemez.

Kategoriler

Güncel Diaspora