‘İnanç ülkesi’ Ermenistan’da dinsiz olmak

Eskiden Sovyetler Birliği’nin parçası olan Ermenistan'da, bağımsızlığın kazanılmasından beri din konusunda kafa karışıklığı yaşanıyor. Dinin uzun yıllar yasak olduğu ülkede din baskınlığının yükselişini, her geçen yıl artan kilise sayısından bile anlamak mümkün.

Ülkenin ‘resmî dini’ sayılan Apostolik/Gregoryan Hıristiyanlığın dışında kalanların, farklı mezhebe mensup kişilerin uğradığı ayrımcılık üzerine araştırmalar yapılsa da, tanrıya inanmayanların ve kendilerini ‘ateist’ olarak tanımlayan kişilerin toplumda, resmî kurumlarda yaşadığı ayrımcılık pek konuşulmuyor. Konuyu araştıran ve yaptığı çalışma ile ödüle layık görülen gazeteci Alexander Martirosian’la ‘inanç ülkesi’ Ermenistan’da ateist olmayı konuştuk.

Mesleği gazetecilik olan fakat yaklaşık 10 yıldır sivil toplum alanında iletişim ve program koordinatörü olarak görev alan Alexander Martirosian uzun yıllardır insan hakları alanında çalışıyor. 2018’de, All Rights Vakfı’nın kurucularından olan Martirosian, beş yıldır medya, medyada ve hayatta insan hakları, eğitim alanlarında çeşitli projeler yürütüyor.

Ermenistan’da ateistlerin deneyimlerine odaklanmaya, bu kişilerin deneyimlerini araştırmaya sizi ne itti?

Medyada çeşitli azınlık gruplarının sorunlarını ele alan insan hakları konulu makalelere sık sık rastladım, ancak ateistlerle ilgili Ermenice içerik hiç görmedim. Din ve hoşgörü denince birçok insan diğer inanç gruplarının haklarından bahsederken, inanmayanlar görmezden geliniyor. Sovyet sonrası Ermenistan’da ateistlere karşı tutumun normal olması gerektiği görülüyor, çünkü biliyoruz ki SSCB döneminde inanmak cezalandırılabiliyordu. Yine de Ermenistan bir inanç ülkesi olarak görülüyor. Başka din ve inançlara sahip gruplardan farklı olarak, ateistlere yönelik ayrımcılık daha sistematik bir yapıya sahip. Bahsettiğim ilk durumda, farklı inanç sahibi insanlara karşı kişisel düzeyde nefret söylemi üretir, yayar; ateistler söz konusu olduğunda ise bu ayrımcı tavır devlet yönetimi açısından daha da belirgin hale geliyor. Ateist insanlarla konuştuğumda da bu durum ortaya çıktı, çünkü okul, üniversite, ordu gibi yerlerde benzer engellerle karşılaşıyorlar ve bu kurumlarda dine ‘zorlamak’ bazı durumlarda yasal düzenlemeye tâbi. Kiliseninse bu kurumlara engelsiz erişimi olduğu görüyoruz.

*Marine: “Küçüktüm, birinci veya ikinci sınıftaydım, Tam hatırlamıyorum. Bir gün istisnasız tüm okulu bir ‘sürü’ gibi vaftiz ettirmeye karar verdiler. Ders yapıyorduk ve kapı açıldı: ‘Çocuklar, bugün vaftiz olmanız gerekiyor, gün bugün, hazır mısınız?’ dediler. Biz de tek ağızdan ‘Eeeveet’ diye bağırdık. Ellere, alına ve boyuna su sürerek vaftiz ettirdiler, sonra da: ‘Size vaftiz haçları getireceğiz’ dediler.

Geriye dönüp baktığımda, kendim için çok üzülüyorum. Bize böyle davrandıkları için çok utanıyorum.”

Yayınladığınız yazıda söyleştiğiniz insanların bilgilerini yayınlamamayı tercih ettiklerini veya fotoğrafta yüzlerini göstermediğini görüyoruz. Bunun sebeplerinden bahseder misiniz?

Ermenistan’da çok sayıda ateist olmasına rağmen, bu, hâlâ hassas bir konu, çünkü toplumda yapılan konuşmalarda insanlar her türlü nefret ve hoşgörüsüzlük tezahürüne maruz kalabiliyor. Konuştuklarım, insanlarla birebir iletişim kurduklarında çoğu durumda ateist olduklarını söylemenin normal olduğunu, ancak çeşitli durumlarda daha geniş toplum karşısında ateist olduklarını söyleyip, tepki gösterdiklerinde çeşitli kamusal direniş biçimleriyle karşı karşıya kaldıklarını aktarıyorlar. Üstelik size bir şey söylemelerine gerek yok, insanların iç karartıcı bakışlarını görmek yeterli. Bunun sonucunda da duygusal baskı oluşuyor. Ermenistan, din ve dil açısından homojen bir ülke olarak kabul ediliyor. Bu nedenle, konunun kişisel niteliğine rağmen, insanlar okuldan başlayarak resmî birçok kurumda, toplu taşıma, üniversite ve orduda, hatta cep telefonlarına gönderilen din içerikli kısa mesaj yoluyla baskı görüyor ve kimliklerini, düşüncelerini dile getirmek zorunda kalıyorlar.

Sizin tabirinizle ‘Hıristiyan ülke’de inanmamak nasıl algılanıyor?

Bu anlamda algılar çok farklı ve bazen çelişkili. İşin ilginç yanı, ülke Hıristiyan kabul edilmesine rağmen, insanların davranış, eylem ve düşünceleri çoğunlukla İncil’de tanımlanan dinin gereklerine uymuyor. Ermenistan’da dinleri hakkında hiçbir fikri olmayan dindar Hıristiyanlarla sık sık karşılaşabilirsiniz. Şimdi bir soru ortaya çıkıyor: Hıristiyanlar mı, değiller mi, imanlı sayılabilirler mi? Bir Hıristiyan’ın standartları kutsal kitabın emirleri, bunların koşulsuz yerine getirilmesi değilse nelerdir? Bu ilkeleri baz alacak olursak, Ermenistan nüfusunun dörtte birinin bile Hıristiyan olmadığı ortaya çıkabilir. Fakat eğer yalnızca “Kendimi Hıristiyan hissediyorsam Hıristiyan’ım” ilkesiyle hareket edersek, o zaman evet, Ermenistan, Hıristiyanlar ülkesidir.

Toplumda ve resmî kurumlarda bu kişilere uygulanan baskı mekanizmalarını biraz daha açabilir misiniz?

Ateistlere baskı, çoğu zaman bireysel iletişim ve ilişkilerde değil, mevcut kurumlarda benimsenen yaklaşımlarda ve güçlü bir şekilde temellendirilmiş ‘ritüeller’le oluyor: Zorunlu dua, istavroz çıkartmak, başı eğmek, kiliseye girmek veya rahibin kutsamasını alma ritüeli, vaftizli olup olmamak, vaftiz olunmadıysa ve sertifika yoksa kilisede evlenememek, kilise takvimindeki bayramların toplu kısa mesajlarla kutlanması, devamlı bildirim, tebrik mesajları gönderilmesi, toplu taşımada, hatta bazen metroda İncil alıntıları ve Hıristiyan sembollerin varlığı... Günlük hayatta bu dayatmanın örnekleri uzayıp gidiyor.

Söyleşilerde konuştuğunuz insanların anlattığı fakat yayınlanmasını istemediği detaylar oldu mu?

İnsanlarla sohbetler azami derecede samimiydi. Korkularına rağmen yazıya yansıyanlardan daha fazla sorundan bahsettiler. Bazıları konuştu ancak bununla ilgili yayınlar görmek istemedi. Bu bağlamda, konuştuğum kişilerden biri, herhangi kimlik bilgisini paylaşmamı istemedi çünkü sistemik sorunlardan bahsetmişti ve sadece psikolojik değil, aynı zamanda uğradığı fiziksel şiddet ayrıntıları da anlatmıştı, bu yüzden de kimliğinin tespit edilmesinden, bunun yazılı halde kamuyla paylaşılmasından korktu.

İllüstrasyon: Seb AgrestiAteist kişilere ulaşmak zor muydu?

Çevremizde göründüğünden çok daha fazla ateist olmasına rağmen, bu konu hakkında konuşmayı, fotoğraf çekmeyi ve ayrıca yayınlanan makaleyi görmeyi kabul edecek insanlar bulmak çok zordu. Her 20 kişiden birinin konuşmayı kabul ettiği söylenebilir. Çoğunlukla, “Ben konuşayım, tüylerinizi diken diken edecek çok şey anlatayım ama yayınlanmasını istemiyorum” gibi cevaplar alıyordum. Bunu yapmayı tercih etmedim çünkü yazı, toplanan veri etkili olmayacak ve daha az inandırıcı olacaktı. Askerde din ve inanç konusunda var olan sorunları anlatacak kişiyi bulma konusunda çok zorlandım. Son güne kadar fotoğrafını paylaşmayı kabul edecek ve bana bunu birinci tekil ağızdan anlatacak birini bulmaya çalışıyordum. Başarıya ulaşamadım. Paylaştığım hikâyelerden birinin, kimliği belirtilmeden tanıklığını paylaşmayı kabul etmek zorunda kaldım. Orduda karşılaştığı sorunları anlatmayı kabul eden kişinin kimlik bilgileri paylaşılmadı.

*Arman: “Askerde ateist olmak günah, çünkü oradaki herkes imanlı, hele savaş esnasında. Herkes dua edip tanrıya seslendiğinde, genellikle suçlayıcı bir bakışla gözlerinizin içine bakar ve değişmenizi talep eder. Görünüşe göre savaşı kazanmak ve ölmemek bir inanç meselesiydi ve eğer tanrıya inanmıyorsanız, o zaman mağlup olmaya mahkûmdunuz. Bu, hayatta kalacağınıza inanmadığınız anlamına geliyordu. O zaman zayıf bir erkek ve asker olarak işe yaramayan birisiniz.”

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Avrasya İşbirliği Vakfı’nın (Eurasia Partnership Foundation, EPF) her yıl düzenlediği, dinî ve ulusal kimliğe dayalı hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşama konusunu ele alan çalışmalarından dolayı bir gazeteciye taktim ettiği teşvik ödül, bu yıl bu çalışmamdan ötürü bana layık görüldü. Ödül töreninde yaptığım konuşmada da belirttiğimi paylaşmak isterim: “Ermenistan bu koca dünyada bir azınlıktır ve dünyada ülkemize karşı gösterilen ayrımcılığın Ermenistan’da da olmasını istemem. Hiç kimsenin, hiçbir zaman, hiçbir yerde bu ayrımcılığı hissetmesini istemiyorum.”

*Alıntılar, Alexander Martirosian’ın aravot.am’de yayınlanan yazısından alınmıştır.



Yazar Hakkında