“CHP ve AKP’ye sıkışmış siyasetle demokrasiyi kazanamayız”

DEM Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni Agos’a bir ziyarette bulundu. 27 Şubat Salı günü gerçekleşen ziyarette DEM Parti İstanbul İl yöneticileri de vardı. Beştaş ve Çepni ziyaret sırasında Rakel Dink’le de sohbet ettiler. Ziyaret sırasında Agos Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan ve Ermenice Sayfalar Editörü Pakrat Estukyan DEM Parti’nin seçim kampanyası hakkında iki adaya sorular da yönelttiler.

31 Mart Yerel Seçimleri’ne giderken, bilhassa Başak Demirtaş’ın ‘aday olabilirim’ demesi, daha sonra geri çekilmesi, CHP ile kent uzlaşısı formülünün görüşülüyor olması, en nihayetinde siz ve Murat Çepni ile partinizin ortaya  çıkması, kamuoyunda çok iyi anlaşılmadı gibi görünüyor. Bu tutumunuzun kendi siyasetiniz açısından, Kürt siyaseti açısından makul gerekçeleri olabilir ama İstanbul seçmenine kendinizi tam anlatamadığınızı düşünüyor musunuz? Keza bu tutumunuzun olası sonuçları da geniş biçimde tartışılıyor.

Meral Danış Beştaş: Biz biraz geç başladık takdir edersiniz.  Batı’ya yönelik kampanya, güçlü olduğumuz  Kürt seçmenin yoğunlukta olduğu illere göre nispeten gecikti. Karşımızda, tırnak içinde, “bütçeyi “kullanan ve bütün İstanbul’u donatan iki isim var: İmamoğlu ve Kurum. Birinin iktidar arkasında, birinin belediye. Açıkçası şunu tartışmamız gerekiyor artık. Bu parayı nereden harcıyorlar? İsteyen de istemeyen de onları görüyor, fotoğraflarını görüyor isimlerini görüyor. Televizyonu açtığında ya İmamoğlu ya Kurum propagandası dinliyor. Aslında muhalefet edenlerin iktidara benzemesi sanırım böyle bir şey.  Yani sonuçta mücadele ettiklerinizle benzeşiyorsunuz. Böyle bir tablo da var. Biz konuşuyoruz aslında basına, muhalif basına. Hem de çok yoğun konuşuyoruz soranlara. Söylediklerimiz yayılmaya başladı diye düşünüyorum. İstanbul bir ülke. Bir il değil. 20 milyondan bahsediyoruz. İlerledikçe bunun daha çok görüleceğini düşünüyorum açıkçası. Bizim üzerimizden bir tartışma yürütüyor. Çok talihsiz tartışmalar yürütülüyor. Öyle söyleyeyim. Anlatmak için biz bütün olanakları kullanacağız. Ama onlar gibi biz zengin bir bütçeye sahip değiliz. Biz halka dayalıyız. Olanaklarımız  imkan verdiğince bunu kullanacağız. Medya elverdiğince işte böyle ziyaretler yapacağız. 

2 güçlü figür ile ortaya  çıktınız... Siz ve Murat Çepni. 

M.D.B.: İstanbul’u önemsiyoruz. İstanbul’u Türkiye siyasetinde belirleyici olarak görüyoruz. Ve burada sözümüzün daha çok duyulması söz konusu.  İddialarımızın, çözüm önerilerimizin, Türkiye kamuoyuna iletmek istediklerimizin buradan daha doğrudan oluşacağını düşünüyoruz. Bizim asıl derdimiz, Türkiye’de var olan sorunları çözüme evriltmek. Kürt meselesi başta olmak üzere. Şu anda Tek adam rejimi var, bunu dönüştürmek. Adalet mücadelesinde buradan söz söylemek. Seçimle birlikte toplumsal mücadeleyi ve dinamikleri harekete geçirmek. Asıl muradımız bu tabii ki. Bunu vesile olarak görüyoruz ve buradaki sözümüz Diyarbakır’da da İzmir’de de duyulacak. Çünkü hakikaten büyük bir tıkanıklık yaşanıyor Türkiye siyasetinde. 14-28 Mayıs 2023 seçimleri inanılmaz bir kırılma yarattı. Nasıl bir kırılma? İnsanlar şunu gördü: Kılıçdaroğlu ve Erdoğan’ın iktidar söz konusu ise feda edemeyeceği hiçbir şey yok. Soylu ve Özdağ. O  bir gösterge neticede. Bu tabii ki halkta bir kırılmaya, umutsuzluğa, üzüntüye yol açtı. İşte biz bunun farklı olacağını, olabileceğini  üçüncü bir yolun olduğunu, iktidar mücadelesine taraf olmadan; demokrasi mücadelesinin, toplumsal mücadelenin verilebileceğini göstermeye çalışıyoruz. Üçüncü Yol dediğimiz bu. 

Murat Çepni: Bizim seçim tutumumuzun iyi anlaşılması lazım. Çok tarihsel bir evredeyiz. Şimdi kendi kitlemizde de kendi halkımızda da çok tartışmalar var. Seçimlerden sonra yaptığımız tartışmalar hala sürüyor. Bu tabii bazen bazı arkadaşlarımızın tepkisel açıklamalarıyla gündeme geliyor. Ama bizim tutumumuzun tepkisel tutum olarak ele alınması yanlış olur. Bu ‘Herkesi siliyoruz’ biçiminde bir taktikle açıklanamaz. Böyle olursa kendimize yaptığımız en büyük haksızlık olur. Yani biz şöyle düşünüyoruz, çok basit aslında: Gerçekten demokrasiyi kazanmak istiyoruz. Yani halkımıza bunu anlatabilirsek eğer anlayacaklarını düşünüyoruz. AKP’nin kazanmasından en çok rahatsız olacak olan bizleriz. Çünkü en çok zulmüne biz maruz kalıyoruz. Ama şunu biliyoruz CHP ve  AKP’ye sıkışmış siyasetle bunun yenilmesi mümkün değil. AKP’yi eğer hayatımızdan çıkartacaksak bu ancak demokratik ve özgürlükçü siyasetle olabilir.  Bizim Üçüncü Yol dediğimiz böyle bir siyaset. Ama şimdi öyle bir hale geldi ki, siyaset “AKP kazanırsa ne olur ?” cümlesine geliyor. Oysa biraz baktığımızda CHP’nin mesela İstanbul’daki cemaat örgütlenmesiyle,  tarikat örgütlenmesiyle özel bir sorunu da yok. Dolayısıyla biz, günlük reflekslerimizle günlük tepkilerimizle siyaset yapma şansına sahip değiliz. Biraz geleceği görmek durumundayız. Şunu CHP tabanı da dahil olmak üzere herkese anlatabilirsek: Biz AKP’den kurtulmak istiyorsak başka bir siyaset inşa etmek zorundayız. Bugünü kurtarmak diye bir şey söz konusu değil. Seçimdeki oy ile bu başarılamaz. İki  kutuplu bir siyaset dayatılıyor. Ya AKP ya CHP. Ve biz bunlar içerisinden birini seçmek zorunda bırakılıyoruz. Oysa HDP ve DEM Parti çizgisinin çıkışı bu değildi.

1 Nisan sabahındaki muhtemel tabloyu da konuşalım. Kürt siyasetinin çözüm beklediği meseleler var. Kayyım politikası, hapisteki siyasetçiler. 1 Nisan sabahı itibariyle AKP  ile bir şeyler konuşulup konuşulamayacağı soru işareti. Bir beklenti var mı? Yani “Gücümüzü gösterirsek  bu meseleleri artık konuşabilir hale geliriz” yönünde bir beklenti var mı? Yoksa “Bunlar hukuki konulardır seçim kampanyamıza yön verecek şey değildir” mi diyorsunuz?

M.D.B.: Bu çok soruluyor tabii. Şöyle ifade edeyim kısaca: Hani dedik ya Üçüncü Yol, mücadele...  Siyaseti biz sadece seçime sıkıştırmıyoruz... Şu anda şöyle bir sıkışıklık yaşanıyor Türkiye’de: Bilinçli bir sıkıştırma hali, stratejik oy. Hangi tarafa veriyorsun? Onun haricinde hiçbir problem konuşulmuyor. Konuşulamaz oluyor. Biz onu konuşmak istiyoruz. Asıl şey o. Bizim müzakere ve mücadele odağımız iktidar. Yani biz iktidara karşı mücadele ediyoruz. Aynı zamanda muhatap da iktidar. Çözüm sürecinde de bunu tekrar tekrar söyledik. Çözüm sürecinde iktidarla mücadele ediyorduk.  Ama masada da müzakere ediyorduk. Bu konuda kamuoyu şöyle bir yanlışa düşüyor: ‘AKP ile zinhar görüşmeyiz’ Böyle bir şey olamaz. İçişleri Bakanlığı bir adım atacaksa kayyıma ilişkin, muhatap o. Mecliste sandalye çoğunluğu AKP ve MHP’de. Kayyıma ilişkin bir düzenleme yapılacaksa onlar yapacak. Demirtaş, Yüksekdağ eş başkanlarımız rehin.  Yani tutuklu değiller. Onların davası tamamen bir kumpas. Yani bu yönüyle 1 Nisan’dan sonra biz kapalı değiliz. Hiçbir zaman kapalıyız demedik yani. Çözüm için yine aynı yöntemle, mücadeleyi de müzakereyi de aynı zamanda yaparız. Amacımız halka kazandırmak, topluma kazandırmak, Türkiye’ye kazandırmak. Yani şu tartışmadan da ben kişisel olarak çok rahatsızım. Hani bizi böyle şey gibi görüyorlar: ‘Oraya çekince oraya gider’ Sanki biz bir özne değiliz, bir araç gibiyiz. Öyle bir şey yok, yani biz ne yaptığımızı ne ettiğimizi gayet iyi biliyoruz, geleceği okumak açısından. Tabii ki müzakereye açığız ama mücadelemizi de sonuna kadar veririz. Yani bugün örnek vereyim ESP’den arkadaşlar gözaltına alındı. Düşünsenize seçim koordinasyonumuzda arkadaşlar gözaltına alındılar. Yani bunu muhalefet medyası görmüyor. Bize yönelik saldırıların devam ettiğini görmüyor. İki taraf da bize saldırıyor. Bu da herhalde haklılığımızdandır, öyle diyelim. Gücümüzden. 

Kategoriler

Güncel