FETHİYE ÇETİN

Fethiye Çetin

GELECEĞE BAKMAK

Nasıl olsa unuturlar rahatlığı

Bu bakış açısı sadece Kılıçdaroğlu’na mı ait? Değil elbette. Tarih boyunca toplumun taleplerine aykırı kararlar alan, bu kararları topluma rağmen hayata geçiren siyasiler, muktedirler, toplumun tepkisinin kısa süreceğine, kısa bir süre sonra da unutulacağına inandıkları için de böylesine pervasızlar. Yine sık sık dile getirilen, “Türkiye toplumu bir amnezi toplumudur” klişesi doğru mu? Toplum kendisine rağmen yapılanları, haksızlıkları, adaletsizlikleri, kendisine yaşatılan acıları unutuyor mu? Tarih, geçmişin ağır yükünden unutma yoluyla kurtulma çabalarıyla dolu. Mesela Peloponez Savaşları’nın ardından geçmişteki acı olayları ve kötü durumları hatırlamayı yasaklayan bir yasa çıkarılmış. Yasayı çıkaranlar unutulmuş ama yasaya rağmen bu savaşlar ve savaşlarda yaşanan acılar unutulmamış.

“Örgütün tepkisi ne olacak? 2-3 gün tepki gösterir. Neymiş, beni genel merkeze sokmayacaklarmış. Evet sokmasınlar. Genel başkan neredeyse genel merkez orasıdır. Bunların hepsi yoluna girer.”

Bu sözler Kemal Kılıçdaroğlu’na ait.
CHP Kurultayı’na açılan iptal davası nedeniyle partili bir heyetin Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ettiği, ‘mutlak butlan’ kararını kabul etmesi durumunda toplumun büyük kesiminin ve örgütün tepkisiyle karşı karşıya kalacağı ve yıpranacağı şeklindeki uyarısı üzerine bu sözleri söylediğini basından öğrendik.

Türkiye son dönemlerde iktidarın yarattığı pek çok krizi art arda yaşıyor. Bu krizlerin arasında şimdilik en can alıcı olanı ise CHP kurultayına açılan iptal davası. Duruşmanın Eylül ayına ertelendiğine bakılırsa bu kriz daha bir süre gündemi meşgul edecek. Siyasetçiler, hukukçular, partililer daha bir süre bu absürt davayı ve yapılmak isteneni tartışacaklar.

Bütün bu tartışmalar sırasında benim dikkatimi çekenlerden biri, Kılıçdaroğlu’nun yazının girişine aldığım sözleri oldu. Kılıçdaroğlu, örgütün tepkisinin iki üç gün süreceğine, sonra unutulacağına, işlerin de yoluna gireceğine o kadar emin ki örgütün tepkisini “örgütün tepkisi ne olacak?” gibi önemsemez hatta küçümser bir üslupla dile getirmekten kendisini alamıyor.

Bu bakış açısı sadece Kılıçdaroğlu’na mı ait? Değil elbette. Tarih boyunca toplumun taleplerine aykırı kararlar alan, bu kararları topluma rağmen hayata geçiren siyasiler, muktedirler, toplumun tepkisinin kısa süreceğine, kısa bir süre sonra da unutulacağına inandıkları için de böylesine pervasızlar.

Yine sık sık dile getirilen, “Türkiye toplumu bir amnezi toplumudur” klişesi doğru mu? Toplum kendisine rağmen yapılanları, haksızlıkları, adaletsizlikleri, kendisine yaşatılan acıları unutuyor mu?

Toplumlar geçmişin acılarıyla, ağır yüküyle unutarak mı baş ediyorlar?

Böyle mi gerçekten?

Oysa biliyoruz ki tarih, geçmişin ağır yükünden unutma yoluyla kurtulmak ya da geçmişin ağır ve acı olaylarıyla yüzleşilmeksizin arınmış bir başlangıç çabalarıyla dolu.

Mesela Peloponez Savaşları’nın ardından geçmişteki acı olayları ve kötü durumları hatırlamayı yasaklayan bir yasa çıkarılmış.  Yasayı çıkaranlar unutulmuş ama yasaya rağmen bu savaşlar ve savaşlarda yaşanan acılar unutulmamış.
Sezar’ın öldürülmesinden sonra Çiçero Senato’da “Cinayete dair bütün anılar ebedi unutuşa havale edilmelidir” demiş ama Sezar’ın öldürülmesine dair anılar unutulmamış.

Cumhuriyet dönemi tarih anlatısı, 1915’i ve sonrasında yaşatılan acıları ebediyen unutma, ret ve inkâr siyasetinin örnekleriyle dolu.

Ebediyen unutma siyasetlerine, hatırlama yasaklarına, hatta yasalarına rağmen arzulanan ebedi unutuş bir türlü gerçekleş(e)miyor. İnsan, yaşadığı ve öğrendiği hiçbir şeyi unutmuyor.

Nietzsche’nin söylediği gibi ‘insan, unutmayı bir türlü öğrenemiyor. İstediği kadar ileri ve çabuk yürüsün, zinciri ile birlikte yürüyor.

Özgür Sevgi Göral’ın sözleriyle “mutlak unutma diye bir şey yok aslında, musallat olmasından kaçılan bir şey var.”

O halde ne oluyor da insan unutmadığı halde talep etmekten, hesap sormaktan uzak duruyor, suskun kalıyor? Yaşananları birbirleriyle ilişkilendirmiyor, aralarında bağ kurmuyor, yaşanan her acının, adaletsizliğin tarihsel bir meselenin parçası olduğunu göremiyor?

Üstelik suskun kaldıkça devlet şiddeti bir biçimde şekil değiştirerek geri geliyor. Militarizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı yayılıyor. Toplumun kayıtsızlığı, devletin resmi tarih anlatısını, ret ve inkâr politikasını, “haklıydık, yaptık, yine yaparız” aşamasına taşıyor. Soykırım faillerine halk kahramanı muamelesi yapılıyor, adlarına anıtlar dikiliyor.

Yalnız ülkemizde değil dünyanın hemen her yerinde neo faşist hareketler karşı atağa geçmiş görünüyor.

Neo faşist hareketlerin en takıntılı olduğu şeyin geçmişin nasıl yorumlanacağı olduğunu bilerek, geçmişi yorumlamaya, geçmişi konuşmaya, geçmişin bugünü nasıl biçimlendirdiğini tartışmaya devam ederek bozabiliriz bu oyunu.

Geçenlerde bir yazımda değindiğim gibi tahakkümcü rejimler önce kamusal alanları ele geçirip iğdiş ediyorlar. Sürekli işledikleri bir beka korkusu ile insanların karar verme yetisi ortadan kaldırılıyor. Soykırımın çok katı biçimde inkârı kamusal alanda konuşulacakların sınırlarını da belirliyor.

Yargı yetimizi, karar verme yetimizi yeniden kazanabileceğimiz karşılaşmaları, tartışmaları teşvik etmeliyiz. Geleceğimizi kurmak için buna ihtiyacımız var. Burada bir zamanlar Ali Kırca’nın sunduğu, “Siyaset Meydanı” isimli televizyon programını hatırlatmak isterim. Bu programda ülkenin sorunları hatta tabu konular bile toplumun çeşitli ve farklı kesimlerinden katılan kişilerle sabahlara kadar tartışılır, milyonlarca izleyici de televizyon başında sabahlardı.

Bu örneklerin de gösterdiği gibi toplumun hemen her kesimi ile karşılaşma alanları yaratarak, kimseyi değersizleştirmeden eşitler arası bir ilişkiyi kurarak geçmişte yaşananlardan dersler de çıkararak nasıl bir demokrasi ve nasıl bir devlet sorusunun cevaplarını arayabiliriz.

Haksızlıklara, adaletsizliklere güçlü biçimde itiraz edebilir, taleplerimizde ısrarlı olabilir, itirazlarımızın politik gücünü arttırabiliriz. Böylece tepkilerimizin gelip geçici olmadığını, hiçbir şekilde unutmayacağımızı, hesap soracağımızı gösterebiliriz.

İşte o zaman nasıl olsa unuturlar rahatlığı ile davrananlar bu kadar rahat olamayacaklar.