Alışılmamış Müşterekler ve Müşterek Hayatlar

Korsan Parti Hareketi’nden Şevket Uyanık geçtiğimiz hafta düzenlenen Yeşil Ekonomi ve Müşterekler konferansında bilgi paylaşımının konuşulduğu “Alışılmamış Müşterekler” oturumunu şapgir için yazdı.

ŞEVKET UYANIK
@sevketuy/
sevketuyanik@korsanparti.org

16 Kasım Cumartesi günü, Yeşil Ekonomi ve Müşterekler konferansının ikinci oturumuna katılmak için Cezayir Toplantı Salonu’na gittim. İkinci oturumun adı “Alışılmamış Müşterekler” idi ve moderatör Olcay Bingöl, konu başlıklarını saydıktan sonra oturumu alışılmamış bir şekilde Linux ve Ubuntu’dan bahsederek açtı. Özgür yazılım konusunun konuşulmayacağını düşünerek bu girişi yapıp, yüzlerimize tebessümü henüz başlangıçta yerleştirdi. Fikri haklar, amatör tiyatrolar, Korsan ve açık/özgür Bilgi, dijitalde paylaşımcı müşterekler ve armağan ekonomisi gibi konular nasıl “alışılmamış” kategorisinde bir araya gelebilirdi ki? Bal gibi de gelirdi, çünkü zaten bütün ortaklık/müştereklik meselesinin özü buydu; paylaşmak, ortak üretim, özgür bilgi, katılımcı ekonomik modeller, vesaire... Belki bu konferans Gezi’den önce yapılsaydı, alışmış olamazdık ama Gezi Parkı bize unuttuğumuz bir kavramı yeniden öğretti, büyük kitleler halinde deneyimlememize imkân sağladı: Paylaşmak!

Ayşegül Güzel, Zumbara’nın mantığını, paraya verilen değerden, Tahtakale ekonomisinden ve 13. yüzyıldan beri süregelen usta-çırak-değerler ilişkisinden bahsederek açıklarken aklıma, “toplumsal kültür içinde paylaşım bu kadar önemliyken, neden internet kültürü içindeki paylaşım karşılığında cezalar ve korkutmalar var?” sorusu geliyor. Birazdan ona da cevap bulacağıma inanıyorum. Bu sırada Ayşegül, Capitalism 3.0 kitabının yazarı Peter Barnes’tan alıntı yapıyor ve çoğu şey yerli yerine oturuyor: “Bir şeyin müşterek olması için armağan olması ve paylaşıma açık olması gereklidir”. Armağan/Hediye Ekonomisini, bireylerin sadece salt ekonomik ve rasyonel hareket etmediğini savunan ve egemen iktisat düşüncelerine karşı 2000’li yılların başında ortaya çıkan “Post Otistik İktisat Hareketi ve Katılımcı Ekonomi” kavramıyla birlikte okuyarak düşünmeyi gerektiriyor.

İkinci konuşmacı Korsan Parti Hareketi’nden Serhat Koç konuya, bu politik hareketin temellerinin ve amacının müşterekler kavramıyla olan yakın ilişkisinden bahsederek başladı.  Serhat, dünya üzerindeki tüm internet trafiğinin büyük bir bölümünün döndüğü ThePirateBay’in ortak ve paylaşımcı bir “kültür” alanı olmasını ve bu sitenin hem hukuki baskılarla hem şirket/devlet baskılarıyla kapatılması/kapanmaya zorlanmasını, Korsan Hareketin/Korsan Büronun (Korsanlık karşıtı büronun karşılığı olarak kurulan oluşum- Piratbyrån) siyasi parti olarak faaliyet göstermesine yol açtığını anlattı. Ardından, telif/patent meselelerinde masaya oturan tarafların lobiciler, şirketler ve meslek birlikleri olduğuna vurgu yaparak, bir kullanıcı ya da bir paydaş olarak bizlerin artık o masalarda görüş bildirmemiz gerektiğinden, sürece direkt olarak katılmamız gerekliliğinden bahsetti. Avrupa Parlamentosu’nda milletvekilleriyle temsil edilen ve dünyanın birçok yerinde kurulan Korsan Partiler, temsiliyet işini çözmek için doğrudan bir adım olarak görülebilir mi? Serhat konuşmasına, “Biz aslında, seçmediğimiz insanların seçtiği insanların seçtiği insanların seçtiği insanlar tarafından yönetiliyoruz” diyerek devam etti. Bu sayede,  hem salondakileri gülümsetti hem de bu temsil sorununa, “aday adaylığı” gibi güncel bir tartışmayı konuya dahil ederek hala eski politik sistemin çıktılarını kullanıyor olmamıza da değinmiş oldu. Aynı zamanda avukat olan Serhat Koç, bilginin/eserlerin/üretimin tekel haline gelmesine karşı mücadele ettiğinden bahsederek, aslında en can alıcı kısım olan mülkiyet/telif meselelerini, verilen süreden az konuşarak soru-cevap bölümüne bıraktı.

Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nı temsilen konferansa katılan Elif Karaman,  tiyatro metinlerinin neden müşterekler içinde yer alıp almadığını, nasıl yer alabileceğini anlatmaya başladı. Çünkü, kar amacı gütmemelerine rağmen onların da başı telif mevzusundan yanmıştı. Elif, amatör tiyatro ve üniversite tiyatroları arasındaki farkı anlatırken aklımdaki soruyu not defterine not aldım; “Bir grup insan, Brecht’in metnini alıp, ona bazı eklemeler yaparak/yorum katarak –yani dönüştürerek- kamusal bir alanda, kar amacı olmadan sahnelese ne olur?”. Bunun adına “copyleft” dememişler miydi zamanında?

Olcay Bingöl’ün “masanın karşı tarafı” diyerek pas attığı Ahmet Asena konuşmasına, konferansa katılıp katılmama konusunda hem Mü-Yap’ı hem de Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’ni temsil ettiğinden dolayı tereddüde düştüğünü söyleyerek ve sunumunun başlığı fikri haklar olduğu için meslek birliği şapkasıyla konuşacağını dile getirerek başladı. Bu çelişkiye zaman zaman ben de düşüyorum. Şöyle ki, YSGP’nin programı içinde “Korsan Politikalar” başlığı mevcut. Neyse, bu başka bir konu ama Ahmet Asena konuşmasına temel bir ihtiyaç ve herkesin hakkı olan ayrıca kimsenin mülkü olmayan/olmaması gereken “suyun mülkiyeti” ile başlayınca eyvah dedim! Fakat Tesla-Edison olayına, teknolojik gelişimin ilk engellemesi bağlamında vurgu yapınca, salon biraz olsun nefes aldı. Daha sonra fark ettik ki, Ahmet Asena iki farklı dünya içinde denge kurmaya çalışıyor; ya bu sorunları kapitalist dünya düzeni içinde çözeceğiz ya da başka bir dünya... Ama yukarıda bahsedilenler zaten başka bir dünya değil, bu “dünya” içinde tartışılan ve belli bir yol kat eden uygulamalar değil mi? Tüm bu sunum içinde yanımda oturan, telif hakları üzerine tez yazmış ve öğrencilerine bunu anlatan hocam eşliğinde şunu sorguladık; “yahu neden Ahmet Asena telif meselesini sürekli şirketler ve hali vakti yerinde olan müzisyenler üzerinden tartışıyor?”. Madem konu müşterekler şunu da sorabiliriz: Neden hiçbir şey üretmeyen ve özgürlükleri/yaratıcılığı törpüleyen meslek birlikleri müzisyenlerin hakkını korumaya, birilerine cezalar kesmeye vs. bu kadar hevesli, neden yaratıcılar bunlara kendi karar veremiyor?

Ahmet Asena, konuşmasının sonlarına doğru Marx’ın “sabahleyin avlanmak, öğleden sonra balık tutmak, akşam hayvan yetiştiriciliği yapmak, yemekten sonra eleştiri yapmak olanağını” yaratan görüşüne karşı çıkarak, bunun olamayacağına lafı getirdi. Sonlara doğru “acaba?” dedim… Bir sene önce Alternatif Medya Şenliği’nde kendisiyle aynı oturumda yer almıştık ve o zaman inanın onu ve temsil ettiği geleneği anlamamıştık. Sonlara doğru bu “şirket” kültürünün biteceğinden bahsetmeye başlamıştı. Sık sık referans verdiği “kapitalizm içerisinde” kelimelerine son vuruşu yapıp olayı özetledi Asena: “bu sistem dahilinde birileri, internet özgürlüğünü de, ekonominin doğal işleyişi içerisinde tekeline almaya çalışacaktır”.

Soru cevap bölümü oldukça verimliydi. Sorular yoğunluk anlamında Serhat’a, Ayşegül’e ve Ahmet Asena’ya geldi. Arkamda oturan ve ilk soruyu “siz sadece zenginlerin hakkını korumaya çalışıyorsunuz” diyerek Ahmet Asena’ya soran kişi, eğer bu yazıyı okuduysa lütfen bana ulaşsın. Bunun dışında, Ahmet Asena’nın “aslında benim düşüncem Korsan Parti’nin fikirleri ile örtüşüyor, mesela internet bedava olmalı” cümlesi, gelecek adına umut vadeden bir görüş olarak aklımıza kazındı.

Not: Konferansın ses kaydını dinleyebilir, diğer oturumlar hakkında 'Müşterek Pratikler, Gezi’yi Müşterek Alan Yaptı' ve “4. Yeşil Ekonomi ve Müşterekler Konferansında Telif Meselesi Ele Alındı” başlıklı yazıları okuyabilirsiniz. 

Kategoriler

Şapgir