İnternet yönetilmeli mi, özgürleştirilmeli mi?

Yanko Bin Madyan, yeni internet yasasının tehdit ettiği internette anonimliği ve bu sorunun Türkiye siyasetine yansımalarını yazdı.

YANKO BİN MADYAN
@hokeleke

Meclis’ten geçen yeni internet yasası, bu alandaki özgürlük sınırlarının kamuoyunda yeniden tartışılmasına yol açtı. Türkiye’de zaten önemli bir kesim, on yıllardır genel anlamda fişlenme, izlenme ve kontrol edilme kuşkusunu içselleştirmiş olarak yaşıyor. Peki, bu konuda dünyadaki tartışmalar neler? Anonimlik üzerine dönen tartışmalar hangi temeller üzerine yürüyor?

Başbakan Erdoğan, yasaya dair görüşlerini açıklarken, sadece Türkiye’de değil, dünyanın her ülkesinde ‘siber zorbalık’ (cyber bullying) adı verilen ciddi bir sorun olduğunun altını çizdi. Bunun bir adım ötesine geçerek, Türkiye’de siber zorbalığın bir türünün de kaset siyaseti olduğunu ve yeni düzenlemeyle buna karşı mücadele ettiklerini açıkça belirtti. Gerçekten de, dünyada anonimlik hakkı üzerine dönen tartışmalarda, “internetin yönetilmesi” yanlısı olan tezler, temel olarak siber zorbalık ile mücadeleyi öne çıkarıyor. Bu konuda örnek teşkil eden durumlar göz önüne çıkarılarak, toplumun ve özellikle de çocukların, internette kol gezen zorbalardan korunması gerektiğini söylüyorlar. Bu örnekler çeşitli kaçırılma olayları, terörizm, taciz, tehdit, nefret söylemi, dolandırıcılık, ticari ve kişisel bilgilerin ifşası, hatta borsa manipülasyonlarına kadar uzanıyor. Facebook, Google+ ve Linkedin gibi gerçek kimlik merkezli sosyal platformların ortaya çıkışıyla birlikte, aslında sanal ve gerçek kimlikler arasındaki makas, önemli derecede daralmış durumda. Başka platformların da Facebook veya Google log-in özelliğini kullanmasıyla beraber, internetin ilk yıllarındaki “gizemli yabancılarla dolu başıboş ortam” yerini, daha tanıdık yüzlerle çevrili bir sanal evrene bıraktı. Bu dönüşümün, yukarıda sıraladığımız durumların azalmasında etkisi olduğu bir gerçek. Yani bir anlamda internet, hâlihazırda anonimliğin ihtiva ettiği kimi tehlikelere karşı kendi dinamikleri içinden bir refleks geliştirdi.

Bunun karşısında ise, anonimliğin, ifade özgürlüğü açısından vazgeçilemeyecek kadar değerli olduğunu savunan bir görüş var. Dünyada, “4chan” gibi yapılardan “deepweb” ve TOR’a uzanan geniş bir anonim ağlar yelpazesi var. Özellikle TOR, güvenlik kurumları tarafından büyük bir tehlike olarak addedildi ve kodlarının çözülmesi için ciddi uğraşlar veriliyor. Diğer yandan TOR, yakın dönemde MIT, Caltech gibi internetin geleceğine yön veren kurumların bünyesindeki tartışma gruplarında, anonimlik hakkının bir standart olabileceği üzerine yeni tartışmalara da yol açtı. Anonimlik hakkı üzerine, ABD’de en çok atıfta bulunulan yasal metin, Ohio Eyalet Temyiz Mahkemesi’nin 1995 yılında McIntyre ve Ohio Seçim Komisyonu arasındaki davanın karar metni. Bu metne göre, “Anonim konuşma hakkının koruması, demokratik söylem için hayati önemdedir. Muhaliflerin, kendi kimliklerini koruyarak, azınlıkta olan eleştirel görüşlerini serbestçe ifade etmelerine olanak sağlar. Anonimlik, çoğunluğun zulmüne karşı bir kalkandır. Toplumun genelinin benimsemediği görüşleri savunan bireyleri, hoşgörüsüz toplumdan gelecek misillemelere karşı korur, bu nedenle Haklar Bildirgesi’nin temelinde yatan amaçla örtüşmektedir.”

Bu yaklaşım çerçevesinde, anonim üyeliğin daha yaygın olduğu Twitter, sözlükler ve bloglar, Türkiye’de özellikle genç kuşağın sosyal medyada, dâhil oldukları etnik, dini, kültürel, cinsel azınlıklara dair fikirlerini ve bu kimliklerle ilişkili gündemlerini özgürce ifade etmesi yolunda önemli katkılar sağladı. Birçok kitle iletişim ve toplum kuramını tarihe gömen bu yeni kamusal alanın dinamiklerinin oturması, elbette ki bir süreç. Bu süreç ilerledikçe, insanların, on yıllarca doğrudan MGK’dan medya kuruluşlarına kullanmaları tebliğ edilen “bebek katili”, “bölücübaşı”, “sözde Ermeni...” gibi sıfatların vesayetinden kurtulmuş cümleler kurmaya başladıklarını, hatta “çapulcu” örneğinde olduğu gibi bu girişimleri ters çevirip iktidara karşı kullandıklarını görebiliriz. Farklı toplumsal gruplar ve katmanlar arasında gelişen ve yaşı ilerleyenlerin adapte olmakta zorlandıkları bu yeni diyalog ve espri dili, oldukça kutuplaşmış olan toplumun gençlerinin mutsuzlukla bireysel mücadelesinde önemli bir araç. Ayrıca bütün olumsuzluklara rağmen, henüz siyasete yeterince yansıyamamış olsa bile Türkiye toplumunun Ermeni Soykırımı’nı, Kürt meselesini, Alevilerin sorunlarını tartışmakta önemli mesafeler katetmiş olmasınının, anonim kimliklerle çok yakından ilişkisi var.

Yeni internet yasasının kendisinden önce, bu yasaların uygulayıcılarına bakmak bile toplumun belirli bir kesiminin bu yasaya karşı çıkması için yeterli. Birbirleriyle yıllarca “al gülüm, ver gülüm” yapan iki iktidar odağının tutuştuğu kavga, bize nereye kadar izlenebileceğimizin de bir çerçevesini çiziyor aslında. Hâlihazırda bazı anonim kullanıcıların kimliklerinin, iktidara yakın çevreler tarafından ifşa edilerek veya doğrudan telefonla aranıp uyarılarak, kimlik suikastına uğradığına dair örnekler var. Bu yeni düzenlemeyle beraber, azınlıktaki kimlikler kendilerini daha da izlenmiş ve fişlenmiş hissetmeye başladıkları takdirde, Twitter gibi açık mecralardan kapalı gruplara, yani offline dünyadakine benzer dijital gettolara çekilebilirler. İfade özgürlüğünü kendi kültürel kodlarının arasına henüz yerleştirememiş bir toplumun, interneti kendi meşrebince yönetmek isyenlere karşı kaybettiği her mevziin bedeli oldukça ağır olabilir. Bu bedelleri en ağır ödeyecek olanlar ise, kamusal alandaki varlıklarını olağan şüpheli sıfatıyla sürdüren ve Türkiye’nin her zaman en yakıcı sorusu olan “ben kimim” sorusunun yanıtını nihayet internette bulmaya başlayan etnik, dini ve cinsel azınlıklardır.

Kategoriler

Şapgir

Etiketler

Özgürlük