Holokost anmasında ‘Hoşgörü’ ve ‘İslamofobi’ vurgusu

Holokost Kurbanlarını Anma Günü etkinliklerinde konuşan siyasilerin açıklamalarındaki dikkat çeken nokta ise mevcut siyasi konjonktürle ilişkili ve Türkiye’ye pay çıkaran ‘dengeleyici’ mesajlar oldu.

2011 yılından beri Türkiye’de de düzenlenen 27 Ocak Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü etkinliklerine, bu yıl siyasilerin yoğun ilgisi vardı. Ankara’da yapılan törene Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’le katılan TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Bilkent Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen anma etkinliğinde bir konuşma yaptı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise Polonya’daki Auschwitz-Birkenau Kampı'ndaki etkinlikte yer alırken, bakanlığın sitesinden resmi bir açıklama yayımladı. Holokost kurbanlarıyla ilgili bir diğer resmi mesaj da Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan geldi. Üç resmi açıklamada dikkat çeken nokta ise mevcut siyasi konjonktürle ilişkili ve Türkiye’ye pay çıkaran ‘dengeleyici’ mesajlar oldu.

Başbakan Davutoğlu, açıklamasında Holokost’u “tarihin insanlığa karşı işlenmiş en acımasız suçu” olarak nitelendirerek, bu suçu şiddetle kınadığını ifade ederken, Türkiye’nin “tarih boyunca yaşadıkları ülkelerde gördükleri zulümden kaçan Musevilere kapılarını açmış ve sığınabilecekleri güvenli bir liman” olduğunun altını çizdi. Bakan Çavuşoğlu da yaptığı açıklamada aynı noktaya dikkat çekerek, Türkiye’nin, İkinci Dünya Savaşı yıllarında, masum insanlara yardımcı olmaya çalıştığını ve o dönemde bazı Avrupa ülkelerinde görev yapmakta olan diplomatlarının büyük bir cesaret örneği sergileyerek, kayda değer sayıda insanı ölüm kamplarına götürülmekten kurtardıklarını belirtti.

Meclis Başkanı Çiçek ise “Holokost’un uygulandığı dönemde bazı Avrupa ülkelerinde çalışan Türk diplomatların büyük bir cesaret örneği sergilediğinin” altını çizdiği konuşmasında, anti-semitizmin İslam toplumlarında da yükselişe geçtiğini vurgularken, “İsrail-Filistin ihtilafı”na da dikkat çekti. Bu ihtilaf çözülmediği sürece Ortadoğu’da barış olmayacağını belirten Çiçek, anti-semitizmi kast ederek, ihtilaf çözülmedikçe, “şikâyet ettiğimiz hususları belli bir yerde tutmak mümkün olamaz” dedi. Çiçek, İsrail’in Mavi Marmara ve Mescid-i Aksa saldırılarını da hatırlattı.

‘Anti-semitizm karşı bildiriyi imzalamayan tek siyasetçi Çiçek’ti’
Corry Guttstadt (Türkolog/’Türkiye, Holokost ve Yahudiler’ kitabının yazarı)

TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in Holokost anma gününde yaptığı konuşmasını nasıl yorumlamam gerektiği konusunda oldukça şaşkınım. Yıllardır tekrarlanan Türkiye’nin Holokost döneminde Yahudileri kurtardığı efsanelerini bir kenara bırakalım. Böyle bir günde Türkiye’deki anti-semitizmi göreceleştirme ve “bu özellikle Avrupa’da sorundur” demek etmek son derece talihsiz bir açıklamadır. Özellikle Çiçek, bu konuşmadan sadece birkaç saat önce, Prag’da yine Holokost Anma Günü vesilesiyle düzenlenen ‘Bırak Halkım Yaşasın’ Forumu kapsamında düzenlenen ve 28 ülkenin meclis başkanlarının bulunduğu toplantıda anti-semitizme karşı yayınlanan ortak metne imza atmayan tek Meclis Başkanı olurken. Bilkent’te yaptığı konuşmada “kin ve nefret içeren ifadelere ve saldırılara maruz kalan Musevi vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini korumak, onlara huzur ve refah sağlamak (…) bizim için de boynumuzun borcudur” ve “Musevi vatandaşlarımız İsrail’in yaptıklarından dolayı tehdit altındadır“ demesi şaşırtıcı ve kabul edilemez. Türkiye’deki Yahudilerin güvenliğini sağlamak, onlar hakkında sürekli İsrail’in Türkiye’deki uzantılarıymış gibi yapılan ithamlara ve komplo teorilerine son vermek Türkiye devletinin elbette ki görevidir. Bunu bir vazife olarak biliyorsa (ve kanunen bu böyledir) neden yapmıyor? Son bir yıl içerisinde, Türkiye basınında anti-semist söylemi yayan ve sokaklarda Yahudilere karşı nefret saçan eylemleri düzenleyen failleri durdurmak için ne yapıldı? Bu noktada, işe kendi partisiyle ve partiye yakınlıklarıyla bilinen basın organlarıyla başlayabilir. Üstelik böyle bir günde sözü yine İsrail-Filistin meselesine getirmek, Müslüman dünyasındaki anti-semitizmin sebebini sadece buna bağlamak ve İsrail’in Filistin devletini tanımadığı sürece anti-semitizmin devam edeceğini söylemek sadece saflık değil, aynı zamanda da anti-semitizm konusunda ciddi bir bilgisizliktir. Ayrımcılığa ve nefret suçlarına karşı yapılması gereken ilk işlerden biri, Emenilere nefret saçan tarih ders kitaplarını hemen toplamaktır. Hatta dünkü konuşmasında Türkiye’yi “40 binden fazla insanı teröre kurban veren bir millet“ olarak adlandıran (ve bu kurbanların ezici çoğunluğu TSK ve “güvenlik güçleri”nin öldürdüğü sivil halktı) Çiçek, anlaşılan o ki, Kürtleri hedef göstermek istiyor. Böyle bir günde, Cemil Çiçek’i konuşturmak, bence “kediye ciğer emanet etmek” anlamına geliyor.

İbrahimzadeh: Güçlünün adaleti değil, adaletin gücü

Türkiye Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh, Ankara’daki Holokost anmasındaki konuşmasına Holokost’tan örnekler vererek başladı. “Öldükten sonra da yaşamak istiyorum” diyen Anne Frank’ın sözlerini hatırlatan İbrahimzadeh, “Her ne şart olursa olsun savaşı bir seçenek olarak görmek yerine barışın bekçiliği yapan toplumlar yetiştirilmesi gerektiğini” ifade ettikten sonra şunları söyledi.

“Holokost'u unutturmamalıyız. En önemlisi yaşananları yaşattırmama sorumluluğunun elimizde olduğu gerçeğini hiç unutmamalıyız. Bunu da başarabileceğimize inanıyoruz hem de biliyoruz. Yeter ki farklılıklarımızın zenginliğiyle birbirimize sahip çıkalım, el ele tutuşalım ve birlikte yürüyebilelim.”

İbrahimzadeh, bu birlikte yürüyüşün, “Güçlünün adaleti ile değil, adaletin gücü ile” olması gerektiğinin altını çizdi.



Yazar Hakkında

1986 doğumlu. İnsan hakları, güncel politika ve tarih haberleri yapıyor.