HDV ile eski çalışanı arasında “tazminat” davası: Hrant Dink Vakfı'nın açıklamaları

Hrant Dink Vakfı ile eski çalışanı Caner Gönder arasındaki tazminat davası İstinaf’a taşındı. HDV, avukatı Hülya Deveci aracılığıyla Caner Gönder’in eylemlerde ve sosyal medyada dile getirdiklerine yanıt verdi. HDV’ye göre asıl sorun Gönder’in, çalıştığı bölüm olan “Kapsayıcı Dil Atölyesi”nin fikriyatına, mantığına uygun davranmaması ve çalışma arkadaşlarıyla sorunlu, sert bir ilişki biçimi kurması. HDV, Gönder’in tazminatı konusunda gerekli teminatın bankaya yatırıldığını, mahkeme sürecinde teknik aksaklıklar nedeniyle yeterli bir savunma yapamadıklarını söylüyor.

Caner Gönder, Hrant Dink Vakfı’nda ne zaman ve hangi pozisyonda çalışmaya başladı?

Caner Gönder kapsayıcı dil atölyesi eğitmeni olarak işe alındı. Bu atölyelerde eğitmenlerden nefret söylemi tespiti, ayrımcılıkla ilişkili kavramlar ve kolaylaştırıcılık konularında beceri bekliyoruz. Kendisi de kuruma kapsayıcılık, kapsayıcı eğitim, kapsayıcı dil üzerine çalışmalar yürüttüğünü beyan ederek işe alındı.

Çalışma sürecinde iş arkadaşlarıyla ve yöneticilerle sorunlar yaşandı mı? 

Çalışma  sürecinde çalışma arkadaşlarıyla pek çok sorun yaşadı. İşe girdiği konumun “Kapsayıcı Dil” ile ilgili olduğunu ve buna uygun olmayan bir çalışan olduğunu vurgulamak isteriz. 
Ekip arkadaşlarına bazı görüşleri dayatmaya çalışan üslubu, nefret söylemi ve ayrımcı dil kavramlarına yaklaşımı, dili ve sert tutumuyla da kolaylaştırıcılık konusundaki vasıflarının yetersiz olduğu görüldü. Ekip arkadaşlarına karşı kullandığı dil ve üslup, eleştiriye kapalı ve kendisinin en iyisini bildiği yönündeki tavırlarına devam etmesi, geriye kalan 12 aylık iş süresinin bu şekilde devam ettirilmesinin, projenin yürüyebilmesi için mümkün olmaması durumunu yarattı. 

CANER GÖNDER'İN AÇIKLAMALARI İÇİN TIKLAYINIZ

Gönder’in öne sürdüğü Vakıf’ta kadro değişimindeki sıklığın nedeni nedir?

Vakıfta kadro değişiminin normalden sık olduğu iddiası da haksızdır. Hrant Dink Vakfı, çoğu STK gibi proje bazlı çalışan bir kurum. Projelere dahil olan ekip arkadaşlarımız dahil oldukları projenin gerektirdiği uzmanlığa göre işe alınıp proje süresince çalışıyor. Her projenin farklı zamanlarda başlayan ve biten belirli bir süresi ve konusu var. Her projede gereken vasıflar farklı. Projenin gerekliliklerine göre iş bölümleri ve pozisyonlar belirleniyor. Bu tür kurumlar sermaye şirketlerinden farklıdır, kaynakları sınırlı ve çoğunlukla projeye bağlı şartlı bağışlarla iş görür. Dolayısıyla sabit görevlerde kadrolu çalışan sayıları da sınırlıdır. Ayrıca zaman zaman şehir dışına/ülke dışına taşınan çalışma arkadaşlarımız da olabiliyor. İşin niteliği ve süreli olmaları bilinmesine rağmen böylesi “sürekli işe giriş ve işten çıkarmalar oluyor” tespitine yol açacak gerçekliği olmayan muğlak bir yorum kuruma zarar verici niteliktedir.

Caner Gönder ile ne tür bir çalışma deneyimi yaşandı? Neden işten çıkartıldı?

Caner Gönder kapsayıcı dil atölyesi eğitmeni olarak işe alındı. Gönder’in ayrımcılık ve ötekileştirme içeren kavramları anlamadığı, kendisine yapılan eleştiri, öneri ve düzeltme taleplerini dikkate almadan dile getirdiği ayrımcı söylem, nefret söylemi kalıplarını kullanmaya devam ettiği görüldü. Bu süreç içerisinde katıldığı atölyelerde ve vakıf içerisinde tavrı ve tutumu, kullandığı dil hem işin sürdürülmesinde sorunlara yol açtı hem de ekip arkadaşlarında gerginlik ve huzursuzluk yarattı.

Vakıf, Gönder’e kavramlar konusunda özellikle atölye pilot çalışmalarında uygulama yaparken kişisel eklemelerden ve fikirlerinden uzak durması gerektiğini belirtmiştir. Katılımcılara yönlendirici sorular sormaktan ve dezavantajlı gruplar hakkında onları kurban ya da mağdur konumuna iten söylemlerden kaçınması gerektiğine dair geri bildirimleri verdi. Ancak Gönder, ekipteki arkadaşlarının yapıcı yorumlarını eleştiriye ve değişime açık olmayan bir tavırla, özeleştiriden uzak bir şekilde karşıladı. Yapılan yorumları yapılan işe değil de her defasında ona dair kişisel rahatsızlıklarmış gibi algılamaya devam etti.

Geri bildirimlere rağmen kendisinin azınlık hakları ve cinsiyetçilik konularındaki söylem ve tavrının kurumumuzun değerleri ve duruşuyla uyuşmadığı, gerek çalışma arkadaşlarına karşı gerekse de pilot eğitmenlik görevlerini yerine getirirken kullandığı ayrımcılık, ayrımcı söylem, nefret söylemi ve ilişkili kavramlara dair bakış açısının “üstlendiği işin niteliğine” aykırı ve sorunlu olduğu görüldü.

Gönder ile işin adı üzerindeki amacına matuf, konusunda yeterli uzmanlığa ve deneyime sahip olduğu aktarımı ve beyanı üzerinden sözleşme yapıldı ancak Gönder’in örneklerini verdiğimiz üzere yapmış olduğu çalışma ve atölyelerde, bu nitelikleri ortaya koyacak bir çalışma göstermemesi, sözleşme gereği kendisinden beklenen işin niteliklerini karşılayamaması sebebiyle, kendisine yapılan daha önceki sözlü ve yazılı uyarıların sonuç vermemesi üzerine yapılan değerleme raporu akabinde iş akdi 08.12.2023 tarihinde kurum tarafından haklı nedenle sonlandırılmak zorunda kalındı.

Zaten şu anda sosyal medyada kullandığı ve yaygınlaştırdığı dil de kapsayıcı dil eğitmenliği vasıfları konusundaki tespitimizi teyit eder nitelikte.

Neden işten çıkartıldığı kendisine detaylı olarak anlatıldı mı?

Vakıf her işe başlayan eğitmen adayı ile yaptığı gibi kendisiyle de çok defa pilot denemeler yaptı. Bu denemeler sonunda ekip tarafından kendisine sözlü ve yazılı geri bildirimler verildi. 
Son pilot eğitim öncesinde eğitim değerlendirme sonucunda başarılı olamazsa işten çıkışının yapılacağı 21 Kasım 2023 tarihinde ve sonrasında da 5 Aralık 2023'te yazılı olarak kendisine bildirildi. Konuya dair kendisinin de imzaladığı ihtar yazısı bulunuyor.

Kapsayıcı dil atölyesinin içeriğiyle ilgili tartışmalar yaşandı mı? 

Evet, Gönder'in nefret söylemi tanımlamasıyla Hrant Dink Vakfı’nın nefret söylemi tanımlaması arasında büyük bir uçurum bulunuyor ve maalesef bu uçurum 6 ay içinde eğitimlerle kapatılamadı. Elbette nefret söylemi sınırları tartışılır ancak bazı kelimeler vardır ki tarihsel, toplumsal, kültürel olarak nefret söylemi olarak kullanılagelmiştir ve artık bunları tartışmak abestir. Örneğin “gavur” kelimesinin Türkiye'de kullanım şeklinin nefret söylemi olmadığı konusundaki bir iddiayı Hrant Dink Vakfı’nın taşımasını beklemek mümkün değil. Elbette bu kelimenin kullanımını benimseyen kaynaklar, yerler, kişiler, siyasetçiler bolca olabilir ancak Hrant Dink Vakfı'nın dayandığı referanslar bellidir. 

Bir de istifa ibranamesi imzalatılmaya çalışıldığı ve reddetmesi üzerine kod 42 ile işten çıkarıldığı iddiası var?

Gönder’in kendisine zorla ibraname imzalatılmaya çalışıldığı, imzalamadığı için kod 42’den çıkışının yapıldığı iddiası doğru değil.
Caner Gönder'in çıkış sürecinde muhasebe programının otomatik olarak hazırladığı standart ibranameyi (istifa ibranamesi değil) mali müşavirimiz hazırlayıp gönderdi. Sonrasında tüm çıkış evraklarıyla beraber (bordro, ücret pusulası, ibraname, işten çıkış bildirgesi) imzalaması rica edildi. Zaten son pilot eğitim öncesinde eğitim değerlendirme sonucunda başarılı olamazsa işten çıkışının yapılacağı 21 Kasım 2023 ve sonrasında da 5 Aralık 2023'te yazılı olarak kendisine bildirilmişti. Konuya dair kendisinin de imzaladığı ihtar yazısı bulunmaktadır.
İmzalı ihtar yazısı mevcutken istifa dilekçesi gibi taleplerin olması anlamsızdır. Normalde işten çıkışı 14 gün önce bildirildiğinde ihbar tazminatı ödeme zorunluluğu da kalkar, ancak biz 18 gün önce bu durumu kendisine yazılı bildirmemize rağmen tazminat ödemeyi tercih ettik. 
Maalesef bu da karalama kampanyasının bir parçası olarak Vakfın itibarini zedelemek için mesele bir tazminat meselesinin ötesindeymiş ve Vakıf’ta hukuksuz uygulama varmış gibi çirkin bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Kurumu usulsüz prosedürlerle suçlamak ağır bir ithamdır. Gönder’in yasal yükümlülüklerimiz gereği olarak çıkarılış sebebine uygun olan koddan çıkışı yapıldı. 

Dava süreci nasıl ilerledi, e-tebligat konusunda yaşandığını belirttiğiniz sorun nedir?

Kurum, Caner Gönder tarafından 24.03.2024 tarihinde açılan davadan 12.07.2024 tarihinde haricen ve tesadüfen (bu arada iki duruşma yapılmış, davacı tanığı dinlenmiştir) haberdar oldu.
Davadan haberdar olunmamasının nedeni araştırıldığında mahkeme kalemi tarafından tebligatın, “e tebligat” olarak kuruma yapıldığı belirtildi. Oysa Vakfın “e tebligat” adresi bulunmuyor, tebliğ usulsüzdür. E-devlet üzerinden kontrol edildiğinde, Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı sıfatıyla Rakel Dink adına verildiği iddia edilen “e tebligat” adresinin dayanağı olan telefon numarası ve de mail adresinin Rakel Dink ile herhangi bir ilişkisinin bulunmadığı görüldü. Bu yanlış bilgilerin sisteme nasıl işlendiği konusu tarafımızca bilinmemekte olup konu ile ilgili başvurular ve şikayetlerimiz tarafımızca yapılıyor.   

Davadan haberdar olunduktan sonra (hukuken cevap verme süresi olan iki haftalık süre de geçmişti) 12.07.2024 tarihinde dosyaya, e tebligatın tarafımıza ulaşmadığı beyanını da içeren bir dilekçe ile “iş yeri özlük dosyası” ve içeriğindeki belge ve raporlar sunuldu ve ilk defa katılabildiğimiz 26.09.2024 tarihli üçüncü duruşmada tanıklarımızın dinlenilmesi talebimiz, davacının muvafakat vermemesi nedeniyle mahkemece reddedildi ve kurum haklı nedenle feshe dair yaşanılanları anlatabilecek olan tanıklarını dinletemedi. 

Mahkeme tarafından dördüncü duruşma olan 05.11.2024 tarihli karar duruşmasında ise işyeri özlük dosyası içinde bulunan denetim raporları, ihtarlar ve mail yazışmaları dikkate alınmadan davanın kabulüne karar verildi, gerekçeli kararda, sunulan delillerin neden hükme esas alınmadığına dair bir gerekçe de belirtilmedi. Ancak Caner Gönder sınırları son derece belirli bir dava sürecindeki bilgileri bile bilerek yanlış aktarıyor ve gerçeği büküyor.    

Caner Gönder ne tür bir talepte bulunmuştu? 

Caner Gönder’in açmış olduğu dava; “işe iade” ya da “ücret, kıdem, ihbar, fazla mesai, yıllık izin, ayrımcılık tazminatı vb. gibi alacak talebi, mobbing ve emek sömürüsü (her ne kadar iddiasını somutlaştırmasa da)” iddiası içermiyor. Açılan dava, haksız fesih iddiasına dayanan bakiye süre ücret alacağı ve haksız fesih tazminatı davası olup yürüttüğü kampanyadaki şu anki iddialar dava dilekçesinde bulunmuyor.

Talebin ya da görüşmelerin detayı nasıldı?

Gerek arabuluculuk sürecinde gerekse yerel mahkeme kararından sonra ve hala devam eden süreçte Caner Gönder’in kurumdan talep ettiği rakam zaten yerel mahkeme tarafından hükmedilen tutardı. Toplam bir milyon liraya yaklaşan bu tutardan başlarda yüzde 10’luk bir indirim yapabilecekleri söylendi ancak şu an böyle bir indirim teklifinde bulunulmadığı gibi artı olarak bu rakama yeni rakamlar da eklenmiş durumda.  

Ek olarak, Kod 42’nin değiştirilmesi gibi bir talepleri var ki bu da istinafa gitmekten vazgeçmemiz anlamına gelilyor. Yani aslında uzlaşma veya anlaşma olarak dile getirilen alt mahkeme tarafından belirlenen tazminat miktarının ödenmesi ve vakfın istinaftan vazgeçmesi.

‘Biz yeterli savunma yapamadık o yüzden istinafa götürdük ama hükmedilen para için de teminat mektubunu yatırdık ve istinaf da eğer haklı bulursa faiziyle birlikte ödeyeceğiz, teminat mektubu da bankada var’ diye özetlenebilecek bir açıklama yapmıştınız. Bunun tazminatın ödenmesini uzun bir süreye yaymak amacı taşıdığı eleştirisi var. 

Caner Gönder’in ilk mahkeme kararına göre kurumumuza karşı başlattığı icra takip dosyasına alacak toplamı olarak bir milyon liraya yaklaşan bir para, teminat mektubu olarak yatırıldı. Bu rakam, işten çıkarılmamış olsa idi geriye kalan çalışacağı bir yıllık dönemi kapsayan bakiye süre ücret alacağı, haksız fesih tazminatı, vekalet ücretleri ve faiz alacaklarından oluşuyor. Bölge Adliye Mahkemesinde karar verilinceye kadar dosyaya yatırılan paraya yüzde 24 yasal faiz işlemeye devam ediyor, Gönder’in açıklamalarında bahsettiği gibi alacağı “hiç” olmayacaktır. 

Caner Gönder’in basın açıklamalarında, sosyal medya üzerinden paylaştığı beyanlarında ve Hrant Dink’in katledildiği, isminin yazılı olduğu kaldırımın üzerine sermiş olduğu dövizler üzerinde yazdığı şekilde “gasp edilmiş olan bir hakkı” bulunmuyor. Bu para icra dosyasına kurumca yatırıldı. Gerçeğe uygun olmayan ve manipülatif söylemlerle vazgeçmemiz dayatılan şey kurumun yasal hakkıdır.

Yasal faiz ile gerçek enflasyon arasındaki fark elbette önemli bir konu, mahkeme sürelerinin uzunluğu da aynı şekilde önemli. Bunlardan herhalde Vakıf sorumlu tutulamaz. Ve bunlar öne sürülerek yasal hakkını kullanma denemez.

Caner Gönder Kod 42 ile işten çıkartıldığı için yeni iş bulamadığını söylüyor.

Kod 42 meselesine gelince, Gönder’in iddia ettiğinin aksine yüz kızartıcı suç kodları; Kod 43 (4857/25/II-b); İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarf etmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnatlarda bulunması, Kod 44 (4857/25/II-c); İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması), Kod 46 (İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması) vb. kodlardır. 

Kod 42 (4857/25/II-a);  “İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması” durumunu açıklıyor. 
Gönder de “sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürmesi” sebebiyle bu kodla işten çıkarıldı.

Caner Gönder 28 Mart’taki toplantıda kendisinin psikolojik durumuna yönelik saldırıya varan ithamlarda bulunulduğunu, Vakfın herkese açık toplantılarına katılmasının engellendiğini söylüyor.

28 Mart’ta yapılan toplantıda kendisini tehdit ettiğimizi dahi iddia etti. Sendika temsilcilerinin de benim ve kendi avukatının da olduğu bir ortamda böyle bir şey olması mümkün mü?
Herhalde bahsedilen şu: Caner Gönder dava sürecinde Vakfın düzenlediği tüm etkinliklere kayıt yaptırarak ya da fiilen katılarak (11 Ocak 2024, 15 Ocak 2024, 17 Ocak 2024, 19 Ağustos 2024, 23 Ağustos 2024, 9 Kasım 2024, 5 Aralık 2024, 21 Aralık 2024, 21 Aralık 2024, 15 Ocak 2024 ve 16 Ocak 2024 tarihindeki etkinlikler) etkinliğin konusu ile hiçbir ilgisi olmadan ekip arkadaşlarımıza “haksız işten çıkarıldığını” söyleyerek ve benzeri şekilde davranışlarda bulunarak diğer çalışanları huzursuz ve tedirgin etmeye başladı. 
Kaldı ki etkinliklere her kayıt ve katılım talebi kurum tarafından “taraflar arasında devam eden dava süreci nedeniyle katılımın sağlıklı olmayacağı” sebebiyle reddedilmesine rağmen katılma ısrarını sürdürdü. Bu durum diğer çalışanların yoğun bir şekilde gerek sözlü gerekse yazılı olarak tarafımıza ilettikleri rahatsızlıkla işin devamını, çalışma ortamını bozan, çalışanları kişisel olarak da rahatsız eden bir sürece dönüştü. Toplantıda bununla ilgili rahatsızlığımızı dile getirdik. Ekip arkadaşlarımızın görevlerini yapabilmeleri için alanlarına saygı duyulmasını istedik. Her etkinliğe kayıt yaptırmasının rahatsız edici bir davranış olduğunu dile getirdik. Bu durumu ve talebi dile getiren, vekil olarak bizzat bendim, hukuksal başka bir davaya yol açabilecek bir duruma son verilmesi ricasında bulunmak tehdit değildir. Kişilerin tedirginliğine yol açıcı davranışlarda bulunmamasını ve ekibin alanına saygılı olunmasını istemenin tehdit ve baskı olarak yorumlanmasına anlam veremiyoruz.

Bu talebimizin ardından Caner Gönder, etkinliklere katılımının diğer arkadaşlar üzerinde böylesi bir rahatsızlık yarattığını bilmediğini, bu saikle yapmadığını, rahatsızlık verdi ise özür dilediğini belirtmesi üzerine teşekkür edilerek bu konu kapandı. Biz samimi olduğunu düşündüğümüz bu yaklaşımı karşısında anlaşıldığımızı ve bu konunun kapandığını düşünürken 17 gün sonra 15 Nisan 2025 tarihinde Vakıf önünde yapılan açıklamada kendisinin tehdit edildiğini beyan etti.

Ve yine 28 Mart’ta yapılan toplantıda 18 Nisan’daki Vakıf Yönetim Kurulu toplantısının sonucunu bekleyeceklerini söylemelerine rağmen toplantıyı beklemeden 15 Nisan’da gerçeğe uygun olmayan itham ve beyanlarla Vakıf önünde basın açıklaması yapmayı tercih etti. 

Caner Gönder’in birden fazla kez gözaltına alınmasında HDV’nin bir dahli oldu mu? Kendisi Vakfın şikayetçi olmuş olabileceğini söylüyor. 

Vakıf tarafından bu soru defalarca cevaplandı. Bize bir çok kez yetkililer tarafından “şikayetçi olup olmadığımız” soruldu. Biz de her defasında şikayetçi olmadığımızı söyledik. Bir kez de buradan söyleyelim. Caner Gönder’in eyleminden dolayı hiçbir makama şikayette bulunmadık. Eğer bilmediğimiz başkaca bir konudan değilse bu eylemi ile ilgili gözaltına alınmasını asla doğru bulmuyoruz. Varsa kötü muamele onu da tüm samimiyetimizle kınıyoruz.
İstanbul’un en işlek caddelerinden birinin kaldırımının üzerinde birinin eylem yapmasına böylesi bir ülkede yeterince rahatsız olacak ve duruma müdahale edecek fazlaca insan ve kurum var, ülke tarihimiz maalesef sürekli bu pratikle tekrar ediyor. Caner Gönder’in böylesi bir ülkede yaşıyor olduğu gerçekliğini görmezden gelip kurumumuzu suçlaması iyi niyetli bir yaklaşım değil (elbette çalışan verdiği mücadelede iyi niyet beslemek zorunda değildir ancak tüm açıklamalarında sürekli iyi niyetten bahsedip gerçekliği bükerek kendi niyetini sorgulamamak, sorgulatmamak da sorunlu bir yaklaşımdır).

Caner Gönder’in Hrant Dink Vakfı binası önünden Halaskargazi Caddesi’ndeki 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekanı’nın kapısında yani Hrant Dink’in vurulduğu yerde eylem yapmaya başlaması konusunda düşünceniz nedir? Gönder buranın ifade özgürlüğü ve hak mücadelesi  açısından uygun bir mekan olduğunu ayrıca sesini daha fazla insana duyurabildiğini söylüyor. 

Caner Gönder’in çalışmış olduğu ve iş akdini fesheden kurum Hrant Dink Vakfı’dır, Hrant Dink değildir. Ve Vakfın hem iş yeri adresi hem de faaliyet yürüttüğü yer Harbiye’dedir. Caner Gönder’in gerçeğe aykırı beyanlarını verdiği, “işçi hakları gasp edilemez” şeklindeki dövizlerini açtığı Halaskargazi Caddesi’nin üzerinde bulunan Sebat Apartmanı’nın önündeki kaldırımda Hrant Dink katledildi ve bu binanın 2. katında da 23.5 Hafıza Mekânı bulunuyor. Elbette burası bir mabet ya da kutsal bir mekân değil ve elbette “hak mücadelesi” her yerde verilebilir ve buranın ne mücadelesi için kullanılacağının sınırını biz belirleyemeyiz. Ancak o kaldırım sadece 19 Ocaklarda “faşizme inat kardeşimsin Hrant” sloganlarının atıldığı, mücadele ve dayanışmanın gösterildiği bir yer değil. O kaldırım bizim hafızamızda aynı zamanda Dink’in katledilişine giden sürecin örgütlendiği, “ya sev ya terk et” pankartları ve sloganları eşliğinde Hrant Dink’i hedef gösteren basın açıklamalarının yapıldığı yerdir. Hrant Dink’in isminin (18,5 yıldır verdiğimiz mücadeleye rağmen, zira gerçek suçlular halen yargılanmadığı, ceza almadıkları için Hrant hala o kaldırımdadır) mücadelesini verdiği dile ve değerlere tamamen zıt; “gasp etme, hiç etme, polisle yıldırmaya çalışma, öteki olduğu için ayrımcılığa maruz kalma, emek sömürüsü, zulmetme, ölüme mahkum etme, karar kesinleşmiştir, tanık dinlettiler, beni tehdit ettiler, zorla imza attırmaya çalıştılar, başka iş vermediler, yönlendirmediler, cezalandırmak için Kod 42 den çıkardılar, vakıftaki tek sendikalı olmam nedeniyle, örgütlenme özgürlüğüne karşılar, diyalogdan kaçındılar, zulmetmek için kararı istinafa götürdüler, rezilleştiğimiz, allahın belası bir vakıf olduğumuz…” gibi manipülatif, etik olmayan ve gerçeği çarpıtan bir kampanya dili üzerinden kullanılmasını, elbette doğru bulmuyoruz. Hrant Dink’in adını, tertemiz mücadelesini ağzından düşürmeyerek, özdeşlik kurmaya çalışarak kendi kavgasının peşine düşenleri daha önce de çok gördük, bundan sonra da belli ki göreceğiz.

Son olarak, temaslar açısından mevcut durum nedir?

Sendikadan gelen yeni bir görüşme talebiyle 12 Mayıs’ta Vakıf temsilcilerimizin katılımıyla bir toplantı daha yapıldı. Özetle Madde 42’nin tashihi, tazminatın tamamının ödenmesi ve istinaftan vazgeçilmesi talebinde bulundular. 16 Mayıs’ta Yönetim Kurulu'nun toplanacağını ve değerlendirmenin orada yapılacağını söyledik. Toplantıdan sonra gerek görülürse daha kapsamlı bir açıklama yapılabilir.

Kategoriler

Güncel



Yazar Hakkında