Bir Ankara Efsanesi: Süleyman Bağcıoğlu

Can Öktemer, Ankara’da sıkıcı bir cumartesi günü yapılacak hiçbir şey olmayan ve boş boş dolaşılan Sakarya gecelerinde kulaklara çarpan nefis bir Pink Floyd solosunun ardına düştüğünüzde karşınıza çıkacak bir efsaneyi, Süleyman Bağcıoğlu’nu yazdı.

Can Öktemer
temercan.ktemer7@gmail.com

Sırtında gitarı, üzerinde kot montu, ayağında yaz-kış çıkarmadığı kovboy çizmeleri ile çalacağı mekâna grup arkadaşlarından en önce gelir, artık kült mertebesine yükselmiş Fender’ini özenle kılıfından çıkarır ve alâmetifarikası olan gitarının tonunu ayarlar. Kot pantolonun arkasında yakılmak üzere hazır bulunan sigarasını yakar, onu da gitarının tellerine sıkıştırdı mı, sonrası ise müzikal ziyafet… Bu sahne Ankara’da uzun yıllardır değişmedi. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en yetenekli gitaristlerinden Süleyman Bağcıoğlu’ndan bahsediyorum. Sadece Ankara’da değil, Türkiye’de dinleyeni giderek azalmakta olan bir müzikal geleneğin son temsilcilerinden. Müziğin bu çağda hala saf ve naif bir şekilde yapılabileceğinin en somut kanıtı…

Efsanevi A-Bar ve Blues Express günleri

Süleyman Abi, müzikal yaşamına dokuz yaşında abisinin gitarını gizli gizli çalarak başlar. Daha sonra Kabataş Lisesi’nde Milliyet gazetesinin düzenlediği yarışmada, arkadaşları ile kurduğu grupla birinci olur. Kabataş Lisesi’nde sonra müzikal yaşamının neredeyse tamamını geçirdiği Ankara günleri ve özellikle Ankara tarihinden büyük izler bırakan A-Bar günleri başlar. “O zaman zaten, İstanbul’da da yoktu böyle canlı müzik barı. Ankara’da A Bar tekti. A Bar’ın açıldığı ilk iki sene, inanılmazdı Ankara. İngiltere falan halt etmişti, çok ciddi söylüyorum, acayipti. İki sene öyle gitti…” A-Bar günlerinden sonra efsanevi Blues Express günleri gelir. Teoman’ın bile dinlemek için İstanbul’dan kalkıp geldiği bir gruptur Blues Express. Maalesef bu grubun ömrü de çok uzun olmaz. Kısa bir Bulutsuzluk Özlemi dönemi sonrası ağırlığı Ankara’ya ve bar gruplarına verir. Bu dönemde halen çalmakta olduğu iki harika grup meydana gelir: In Rock ve Kendiden Prensli At.

Tüccar değil müzisyen

Süleyman Bağcıoğlu için yapılacak en doğu tanım tüccar değil, harbi müzisyen olsa gerek. Kendisi bütün endüstriyel faaliyetlerden uzakta sadece kendi sevdiği sanatçıların ve grupların müziğini kendince çalan bir müzisyen… Hem bunca yıldır beste yapmadan, profesyonel bir grupta çalmadan sadece cover müzik yaparak saygınlık uyandıran kaç tane grup veya müzisyen var ki? Ayrıca gece 03.00’te bitirilen Yavuz Çetin’inin Yaşamak İstemem parçasından sonra grup elemanları ekipman toplamaya yeltenirken mikrofonun başına geçip “Bu parçadan sonra Jimi Hendrix çalınır abi” diyecek motivasyona ve enerjiye de ekstradan şapka çıkarmak gerek. Süleyman Abi, birçok müzisyen gibi motive olmak için salt seyircinin teşvikine gerek duymayan biri –elbette seyircinin teşviki onun o günkü gitar çalışına pozitif bir şekilde yansıyor- enstürmanına ve müziğe duyduğu derin aşk onu motive etmeye yetiyor artıyor bile. Pink Floyd’dan Coming Back to Life parçasını çalarken ya da çalarken çok keyiflendiği vücut dilinden anlaşılan bir Jimi Hendrix parçasının solo kısmında gözlerini kapatır, o an onu dinleyen beş kişi bile olsa, onlarla birlikte müziğin ruhani boyutuna geçer ve o anın tadını çıkarır.

“Abi, eyvallah”

Süleyman Abi, Ankaralı değil ama sıkı bir Ankaracı. İstanbul’a kıyasla Ankara’nın kendisine müzikal anlamda beslediğini sık sık röportajlarında da belirtiyor: “Ankara’nın enerjisi daha başka yani… Elbette her yörenin kendine ait bir enerjisi var. İstanbul çok farklı bir yer hakikaten. Oradan memnun olanı var, olamayanı var. Ama ben mesela İstanbul'daki hayattan beslenemiyorum. Ankara'nın enerjisi farklı yani...” 

Kendisi aynı zamanda Ankara rock kültürünü de başlatan adamlardan. 70’li yılların sonunda A-Bar ve Siyah Beyaz’da çaldığı gruplarla rock gruplarıyla, Ankara’da birçok genci gitara başlatanlardan birisidir. Ankara rock dinleyicisi her zaman için Bağcıoğlu’nu çok özel bir yere koymuştur, bar sahiplerinin birçok kez “bu çaldığınız müzik de para yok” demesiyle, sık sık mekân değiştirir, ardında bir avuç insanla beraber yollara düşer. Ama bana kalırsa kendisini dinleyici nezdinde özel kılan müthiş tevazusudur. Sahnede hayranlıkla izlenen ve çalınması gerçekten çok zor olan bir Deep Purple veya Led Zeppelin parçasının solosunun ardından yanına öbeklenen ve ona methiyeler düzen izleyicisine hep aynı tepkiyle karşılık vermiştir: “Abi, eyvallah”

Ankara’da sıkıcı bir cumartesi günü yapılacak hiçbir şey olmayan ve boş boş dolaşılan Sakarya gecelerinde kulaklara çarpan nefis bir Pink Floyd solosunun ardına düşülür ve karşınıza elbet Süleyman Bağcıoğlu çıkar. Orada kendisi ve nefis grubu size artık canlı dinleme olasılığının neredeyse imkânsız gruplardan parçalar çalarlar ve bir nebze olsa mutlu kılarlar.

Gerek sahne duruşu, gerek tevazusu gerek müthiş müzikal yeteneğiyle Süleyman Bağcıoğlu hala aynı heyecanla müzik yapmaya ve Ankaralı ufak azınlığı mutlu etmeye devam ediyor… İyi ki varsın Süleyman Bağcıoğlu.

 

 

 

Şapgir'de bu hafta;

Dünya'dan foto haberler

 

 

 

Kategoriler

Şapgir

Etiketler

Blues