Türkiye'ye Go oyununu getirenlerin ilk ilhamı: Şibumi

Gizem Asya Genç bu hafta, Trevanian’ın (Rodney William Whitaker) Türkçesi E Yayınları’ndan çıkan “bilgiden çok anlayış, ifade dolu bir sessizlik” demek olan Şibumi’sini yazdı: “Kendi dünyası, değer yargıları olan bir kahramanın hikâyesi çekildiği şatosundan amansız ve acımasız bir dövüş için yola çıkmasıyla şekilleniyor.”

Gizem Asya Genç
giz_genc@hotmail.com

''Şöyle düşün; O kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok. O kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok. O kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok. Şibumi demek, bilgiden çok anlayış demek. İfade dolu bir sessizlik demek.''

Kişikava-san Şibumi’yi böyle tanımlıyordu. Nicholai Hel'in sadece mimari ve bahçe düzenlemesindeki boyutu ile bildiği Şibumi, felsefi yönüyle böyle doluvermişti yaşamına.

Fuseki, sabaki, seki, uttegae, shicho, tsuru no sugomori... Roman 6 parçaya bu şekilde Go hamleleri ile ayrılıyor. Şangay'da doğup bir Japon generali tarafından büyütülen Nikko, bir Japon bilgesinden bu oyunu öğrenmiştir. ''Hayat Go'nun basitleştirilmiş bir halidir.'' Türkiye'ye Go oyununu getiren, onu sevdirenlerin, kulüpleştirenlerin ilk ilhamı: Şibumi. Zira Go bir felsefe, satranç bir tüccar oyunudur.

Nicholai Hel, roman kahramananlarının en yeteneklilerinden. Yarı Rus yarı Alman, koyu bir Amerikan karşıtı, öğrenilmesi oldukça zor Bask dili dahil 7 dili anadili gibi konuşabilen bir 'insan', üstelik bu dillerin 4'ü beşik dili. Bir kağıt parçası, kurşun kalem, plastik kartla bir insanı öldürebilmektedir. Korkusuz, yenilmez, yakın algılama yeteneği sayesinde fotoğrafı dahi çekilemeyen bir savaşçıdır ve de gerçek bir filozoftur. Bu haliyle fantastik olmayan edebiyatın en abartılı karakterlerindendir. Bir kez seviştiği tüm kadınlar yaşamlarındaki en iyi deneyimi yaşamış olur ve hayatlarının geri kalanında Nikko gibi bir adam bulamadıkları için bunalıma girerler.

Nicholai Hel için ''Amerikan karşıtı'' biraz hafif bir ifade olarak kalabilir, kitaptan birkaç alıntıyla özetlemek gerekirse:

''Amerika halkı alt tarafı Avrupa'nın istenmeyenlerinden, orada başarı sağlayamayanlardan oluşmuş bir halk. Bunu düşününce onları masum saymamız gerekir. Bir sırtlan kadar, bir çakal kadar masum. Evet, tehlikeli, evet hilekâr...''

''Amerika'nın onur kavramı, kalorifere duyduğun ihtiyacın yoğunluğuna göre değişir.''

Kendi dünyası, değer yargıları olan bir kahramanın hikâyesi çekildiği şatosundan amansız ve acımasız bir dövüş için yola çıkmasıyla şekilleniyor.

Kitabın şu an çevrilmiş baskıları epeyce kırpılmış halidir. Birçok bölüm çıkarılmıştır bunun nedenleri arasında İtalyanca baskısında ayrıntısıyla tarif edilen müze soygununun İtalya'da gerçekleşmiş olması. Bir diğeri detaylı dağa tırmanışın film için hayata geçirilişi esnasında yaşanan ölüm vakası ve de jilet masajı bölümleridir.

Le Cagot Hel'in dağcılık ustası yakın arkadaşı belki de kitabın en sempatik, normal insan tanımına en yakın kişilerden. Ölümü esnasında dahi gülümseten bir karakter. Halklar hakkında birçok garip tanımın yapıldığı kitapta Le Cagot Fransızların direniş algısını mizahi bir dille şöyle tanımlıyor. ''Almanların sadakasıyla geçinmeyen herkesin direnişçi sayıldığını düşünürsen, işgal kuvvetlerinin orada o kadar süre, nasıl kalabildiğine şaşmak gerekir. Fransa'da hiç ''Direniş Meydanı'' olmayan bir kent yada kasaba gördün mü? İnsan direniş kelimesinin Gal anlamını bilmek zorunda galiba. Alman müşterisinden her fazla para alan otelci direnişçi sayılıyor. Bir Alman askerine hastalık bulaştıran her fahişe özgürlük mücahidi olup çıkıyor.''

Kitabın baştan aşağı safsata olduğunu ve hatta okuyucusuyla alay ettiğini düşünenler de yok değil. Haklı da bir dayanak veriyor Trevanian doğrusu. Nicholai Hel enerjisini harcamak için ''Go'ya Giden Yoldaki Tomurcuklar'' isimli bir kitap yazmaya girişir. Söz konusu kitap tıpkı Trevanian mahlası ile yazılan Şibumi gibi mahlasla yazılır. Bir ustanın Go oyunlarını anlattığı kitap zekice diye pazarlanmasına karşın son derece orta düzey oyunlardır. ''Kitabın hoşluğu olup bitenlerin bir budalanın ağzından anlatılması ve her kötü hamleyi bir deha eseriymiş gibi göstermesi hatta daha ileri gidip bunlarla hayatın, güzelliğin, sanatın, bilimin sırlarını bulduğunu anlatmaya çalışmasıydı.''  Tıpkı kitapta bahsi geçen Otake-san'ın her şeyi Go ile örneklemesi gibi. Tecrübeli okuyucu burada biraz sinirleniyor yada 135. sayfada olduğundan sadece gülümsüyor ama Trevanian bu kadarla yetinmiyor devam ediyor. ''Yani kitap eleştirmen denilen kişinin parazitliğine dikkat çekerken, hem hataların gösterilişi, hem yorumcunun sanatsal saçmalığı öyle bir biçimde sunuluyordu ki, sıradan insanlar kitabı okurken bu bu akışa kanıp ciddi ciddi başlarını sallıyorlardı. İşte işin en tatlı yanı, çoğunluğun böyle tepki göstereceğini bilmekti.''

Tam da ciddi ciddi okuma yaparken, eleştiri kaleme alırken Trevanian bize böyle dil çıkarıyor. Kendimizi akıllı zannedeceğimiz tek bir saf bırakmadan hem de. Belki yazar mezarının başına küfretmek için gidileceğinden duyduğu endişe yüzünden mezarının yerinin sır gibi saklanmasını vasiyet etmişti. Kim bilir...

 

Şapgir'de bu hafta;

 

Kategoriler

Şapgir