OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Diyelim, Türkiye’de bir üniversite veya akademisyen yurtdışındaki başka bir üniversiteyle işbirliği içinde Türkiye’de bir anket çalışması yapsa, bu düzenlemeyle pekâlâ suç kapsamına alınabilir. Bu örnek için, “Canım, o kadarını da yapmazlar artık” diyorsanız –ki yaparlar, yapabileceklerini gördük– o zaman size şu örneği de verebilirim: Devlet görevlileri birilerine işkence yapsa ve Türkiye’deki insan hakları örgütleri bunu duyurmak için uluslararası insan hakları örgütleriyle işbirliği yapsa, bu düzenlemeye göre suç olabilir.

Ermenice harfli Türkçe’yle veya Ermenice alfabeyle haşır neşir olanlar sadece Ermeniler de değil. Müslüman Osmanlı entelektüelleri arasında bu metinlerden haberdar olan, hatta Ermenice alfabeyi öğrenip bu metinleri okuyanlar var. Daha da ötesi, bunun entelektüellerle sınırlı kalmadığına dair de işaretler var.

“Hastanesi olan vakıfların seçimleri söylenen vakitte neden yapılmadı?” sorusu orta yerde duruyor. Neredeyse bir sene evvel bir yönetmelik taslağı çıktı, sonra değişiklik yapılmak üzere geri çekildi. O günden beri başka bir haber yok. İnsan hakikaten merak ediyor, bu kadar basit bir iş neden olmaz, yoksa o kadar basit mi değil? Yapılamayan, kotarılamayan, tereddüt edilen nedir?

Bizzat Başkan Biden, “Bunlar Sorosçu” demese de, “binaların camlarının kırıldığı, derslerin ve sınavların yapılamadığı, mezuniyetlerin gerçekleşmediği” gerekçesiyle bu protestoların “barışçı” olmaktan çıkıp kanunsuz hâle geldiğini söyledi. Malum, Türkiye’de de bu gerekçeler sık sık kullanılır. Hatırlarsınız, Gezi protestoları için de benzer sözler söyleniyordu. Gelin, bu ‘barışçı protesto veya gösteri’ tabirinin alt okumasını yapalım.

Resmî tarih anlatısında ‘Ermeni Sorunu’ olarak adlandırılan sorun veya olgu, 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sırasında ve sonrasında milliyetçileşen Ermenilerin siyasi emelleri –ki bundan kasıt, bağımsız bir Ermenistan kurmaktır– sebebiyle ortaya çıktığı iddia edilir. Suciyan’ın bu kitabı bize bir kere daha gösteriyor ki Ermeni Sorunu ondan evvelki 40-45 yıl içinde yani, 1839’da başladığı kabul edilen Tanzimat Dönemi’nde ortaya çıkmış ve şekillenmiş bir sorundur.

Andonyan’ın yazımını 1919’da tamamladığı bu kitap, yazarın kendi tecrübelerine, sağ kalan Ermenilerden topladığı bu tanıklıklara ve Halep Muhacirin Müdüriyeti’nde görevli Naim Bey ismindeki bir memurdan aldığı resmî belge kopyalarına dayanıyor. Eser, yazıldığı anda henüz birkaç senelik olan taze anıları ve resmî belgeleri ihtiva etmesi açısından bilhassa önemli.

Belki ilk yapılması gereken teşhis, oy kaymalarının iktidar ve muhalefet blokları arasında değil, daha ziyade blokların içinde yaşandığıdır. Başka bir deyişle, CHP’deki oy artışı tamamen değil ama büyük ölçüde diğer muhalefet partilerinden oy kaymasıyla yaşanırken, AKP’den kopan oylar da daha ziyade Yeniden Refah Partisi’ne gitmiş gibi görünüyor. Dolayısıyla, eğer maksat gelecek seçimlerde bir iktidar değişikliği ve cumhurbaşkanlığını kazanmaksa, değerlendirmeleri ve projeksiyonları sadece parti oyları üzerinden değil blokların oyları üzerinden de yapmak gerekiyor

Milletvekili seçimleriyle kıyaslama yaparken belediye seçimlerinde adayların aldıkları oylardan ziyade partilerin il genel meclisi seçimlerinde aldıkları oya bakmak daha sağlıklı olacaktır. Dolayısıyla ben de kıyaslama yaparken Pazar günkü yerel seçimlerde alınan il genel meclisi oylarına atıfta bulunacağım ve genel seçimler söz konusu olduğunda sadece yurtiçi oylarını baz alacağım ki kıyaslama daha anlamlı olsun.

1980’lerden beri, futbolda şiddet çözülemeyen bir sorundur. Türkiye’nin uzun süredir çözemediği, kronikleşmiş sorunu yalnız bu değil. Bırakın öyle büyük, görece karmaşık, çözümü nispeten zor siyasi ve ekonomik sorunları, kuşaklardır çözemediği, futbolda şiddet benzeri o kadar çok sorunu var ki Türkiye’nin...

Aliyev istediğini askerî yöntemlerle aldı. Fakat, hedeflerinin sonuna gelmiş değil. Askerî anlamda güçlüyken bu yolla alabileceğinin azamisini almak istiyor ve bu ‘azami’ye Ermenistan’ın bütünü de dâhil; aslında, Ermenistan’ın topraklarından “Batı Azerbaycan” olarak bahsederek bu niyetini gizlemiyor da. Tüm insan hakları değerlerinin hiçe sayıldığı, güçlünün istediğini alenen yaptığı bir döneme girdiğimizi düşünecek olursak, bölgesel ve küresel konjonktür ve zamanın ruhu da buna uygun.