Turabdin’in Bethkustan köyünde, anadilini ailesinden öğrenen Lukas Aktaş, Süryaniceyi yalnızca bir dil değil, “bir direniş, bir hatırlayış, bir umut” olarak anlatıyor. Çocukluğunda Süryaniceye sarılan Aktaş, bu yıl Artuklu Üniversitesi ve Süryani Dili ve Edebiyatı Bölümü birincisi oldu. Aktaş, “Bu dil olmadan dualarımız eksik kalır, hikâyelerimiz anlaşılmaz hale gelir, hatta mezar taşlarımız bile sessizleşir. Kendi hayatımda eksikliğini derinden hissettiğim Süryanice eğitimi, ileride başkaları için erişilebilir kılmak en büyük hedeflerimden biri” diyor.
Anadilinde eğitim hakkına erişemeyen Süryani (Asuri-Arami-Keldani) halkı, Süryaniceyi ağırlıklı olarak evlerinde kullanabiliyor.
Türkiye’de yalnızca bir anaokulu bulunan Süryaniler, anadillerini de kendi imkânlarıyla öğrenebiliyor. Süryani çocuklar, devlet okullarında eğitim almak zorunda kalıyor.
Bu öğrencilerden biri de Lukas Aktaş. Anadilini yaşatmak için çeşitli dil çalışmaları yürüten Aktaş, Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Edebiyat Fakültesi Süryani Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Aktaş, geçtiğimiz ay Artuklu Üniversitesi’nin 2024-2025 döneminin birincisi oldu.
Lukas Aktaş ile UNESCO Tehlike Altındaki Diller Atlası’nda yer alan Süryanicenin yaşamındaki yeri ve dil çalışmaları üzerine sohbet ettik.
Öncelikle sizi tanımak isteriz…
Turabdin’in Bethkustan köyünde doğdum. Süryanice anadilim, öğrendiğim ilk dil. Türkçeyi ilkokulda öğrenmeye başladım. Çocukluğumda Süryaniceyi evde, kilisede ve köyde konuştum. Ancak bu dili sevmem ve bilinçli şekilde öğrenmeye karar vermem, Mor Gabriel Manastırı’ndaki eğitimle başladı. Mor Gabriel Manastırı’nda 6 yıl, Deyrulzafaran Manastırı’nda 3 yıl kaldım. Bu süre zarfında hem Süryanice dersleri verdim hem manastırın ziyaretçilerine rehberlik yaptım hem de sekreterlik ofisinde çalıştım. Bu çok yönlü tecrübe, dilsel yetkinliğimin yanı sıra toplumsal sorumluluk bilincimi de derinleştirdi.
2025’te Mardin Artuklu Üniversitesi Süryani Dili ve Edebiyatı bölümünü bölüm, fakülte ve üniversite birincisi olarak tamamladım. Lisans eğitimim boyunca hem klasik hem de modern Süryanice lehçelerine odaklandım, Süryani kültürüne dair de akademik üretimlerde bulundum.
Süryaniceye olan ilginiz, anadiliniz olması dışında, nasıl gelişti?
Anadilim olan Süryaniceyle ev ortamında tanıştım. Evimizde yalnızca Süryanice konuşuluyordu. Süryanice, benim için sadece bir iletişim aracı değil; ilk duyduğum, ilk hissettiğim, ilk kendimi ifade ettiğim dil oldu. Küçük yaşlardan itibaren kilise ayinlerinde dinlediğim Süryanice ilahiler ve dualar, dilin sadece fonetik değil, ruhani bir yönü olduğunu da fark etmemi sağladı. Babaannemin anlattığı masallar, köyde duyduğum sohbetler, çocukluk oyunlarımız bu dilin doğal parçasıydı. Köyümde herkes Süryaniydi ve Süryanice konuşuyordu. Ancak yaşım ilerledikçe yeni neslin Türkçe kelimeleri daha sık kullandığını, cümle yapılarının değişmeye başladığını fark ettim. Bu durum bende farkındalık oluşturdu. Bu dil, bilinçli bir şekilde korunarak ve aktararak yaşatılabilirdi. Bu bilinçle birlikte Süryaniceye olan ilgim giderek derinleşti.
Mor Gabriel Manastırı’nda geçirdiğim yıllar da, dilsel gelişimimde bir dönüm noktası oldu. Burada yalnızca klasik metinleri değil, duaların inceliklerini, gündelik dilin değişkenliğini ve halkın hafızasında yaşayan deyimleri öğrenme şansı buldum. Bugün hem klasik hem de modern Süryanice lehçelere hâkimim. Özellikle Turabdin lehçesini yaşatmak ve Doğu Süryanicesi üzerine akademik çalışmalar yapmak istiyorum. Süryanice benim için bir anadil olmanın ötesinde, bir kimlik taşıyıcısı, kültürel bir sorumluluk ve akademik bir yol anlamına geliyor. Bu dili yaşatmak sadece görevim değil, bana bırakılmış tarihsel de bir emanettir.
Süryanice üzerine çalışmalarınız var mı?
Lisans dönemimde "Modern (Tur Abdin) Süryanicesinin Kuşaktan Kuşağa Aktarımı Üzerine Sözlü Tarih Görüşmeleri" başlıklı araştırmam, benim için bir başlangıçtı. Turabdin bölgesinde farklı yaş gruplarından bireylerle yüz yüze görüşmeler yaparak, dilin kuşaklar arası aktarımına dair sorunları, eksiklikleri ve çözüm önerilerini belgeledim. Lisans bitirme tezim olan "Urhoy Kroniği: Edisyon, Kritik ve Çeviri" başlıklı çalışmamı tamamladım. Günümüze ulaşan en eski Süryanice metinlerden birini hareketlendirerek okuma kolaylığı sağladım, Türkçeye çevirdim. Bu sayede Süryanice öğrenmek isteyenler için karşılaştırmalı bir kaynak oluşturmayı hedefledim.
Bu çalışmamı geliştirerek, "Urhoy Kroniği: Süryani Kültürel Mirası ve Dil Eğitimi Açısından Değeri" başlıklı proje önerimi TÜBİTAK 2209-A programına sundum ve proje kabul edildi. Hâlâ devam eden projenin amacı, bu tarihsel metnin bir eğitim materyaline dönüştürülerek dil öğretiminde kullanılabilirliğini test etmek ve kültürel belleğe katkı sunmak. Bireysel olarak Süryanice söz varlığına dair saha gözlemlerimi sürdürüyor, duyduğum az kullanılan kelimeleri not alarak bir tür kişisel sözlük de oluşturuyorum. Süryaniceyle ilgilenen lisansüstü öğrencilerle de gönüllü olarak iş birliği yapıyorum.
Anadilinizin sizin için önemi nedir?
Anadilim Süryanice, sadece bir iletişim aracı değil, benliğimin özü, kimliğimin taşıyıcısı ve tarihsel hafızamın sesi. Süryaniceyi duyduğumda, doğrudan kalbime hitap ediyor, ruhuma dokunuyor. Türkçeyi okulda öğrendim. Öğrenme süreci kolay değildi. Çünkü anadilinde olduğu gibi kendini rahatça ifade edemiyorsun, ister istemez bir yabancılık hissi oluşuyor. Zamanla Türkçemi geliştirdim ama anadilimle düşündüğüm, dua ettiğim, sevindiğim ve acı çektiğim yer bambaşka. Diasporada, sadece birkaç kelime Süryanice konuşabilmek için çırpınan yaşlılar gördüm. Çünkü kendilerini ancak öyle tam hissediyorlar.
Diasporada, sadece birkaç kelime Süryanice konuşabilmek için çırpınan yaşlılar gördüm. Bir kelime bile olsa, kendi anadillerinde konuşmak istiyorlar. Çünkü kendilerini ancak öyle tam hissediyorlar. Benim için Süryanice konuşmak, sadece geçmişi sürdürmek değil, geleceği inşa etmek demek. Atalarımın bana bıraktığı bu kutsal emaneti yalnızca yaşatmakla kalmayıp, anlamını çoğaltarak aktarmak istiyorum.
Üniversite birincisi oldunuz…
Mardin Artuklu Üniversitesi Süryani Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun olmak ve aynı zamanda üniversite birincisi olmak benim için büyük bir onur ve derin bir anlam taşıyor. Bu başarı sadece akademik bir sonuç değil, aynı zamanda yaşamımda doğru yolda olduğuma dair içsel bir işaret gibi hissettiriyor. Manastırda geçirdiğim yıllarda edindiğim disiplin, ruhani terbiye ve sorumluluk duygusu da bu başarıya ciddi anlamda katkı sağladı. Mor Gabriel ve Deyrulzafaran manastırlarında sadece yaşamadım. Orada öğrettim, öğrendim, hizmet ettim. Bu tecrübe hem ruhumu hem zihnimi olgunlaştırdı. Bugün bu dereceyle mezun olmak, yalnızca bireysel bir başarı değil, anadilime, kültürüme ve kimliğime duyduğum derin bağlılığın bir sonucu. Yüksek lisans yapmayı planlıyorum ve Süryani dili, kültürü ve eğitimi üzerine daha kapsamlı akademik çalışmalarla yoluma devam etmek istiyorum.
Devlet okullarında okuyup, anadilinizi kendi imkânlarınızla öğrendiniz. Türkiye’de nasıl bir eğitim almak isterdiniz?
Devlet okullarında eğitim gördüm ve anadilim olan Süryaniceyi kendi çabamla, ailemin, köyümüzdeki medresenin, manastırların ve kilisenin desteğiyle öğrenmeye çalıştım. Bu süreç kolay değildi. Ne devlet okulunda bana bu dili öğreten bir öğretmenim oldu, ne de elimde yeterli ve doyurucu kaynaklar vardı. Anadilinizi yalnızca evde duymak, onu yazılı, akademik ve bütünlüklü biçimde öğrenmek için yeterli olmuyor. Bu nedenle klasik ve modern Süryanice lehçelerinde okuma-yazma, gramer ve tarihî metin bilgisi gibi alanlarda kendimi, kendi imkânlarımla geliştirmeye çalıştım.
Devlet okullarında okumuş bir Süryani olarak, Türkiye’de ilkokuldan itibaren anadilimde eğitim almayı çok isterdim. Haftada birkaç saat bile olsa Süryanice dersleri verilmesi, bu dili yalnızca evde ya da kilisede değil, hayatın her alanında yaşatmak için büyük bir adım olurdu. Anadilde eğitim yalnızca bireysel bir hak değil, bir halkın kültürel varlığını korumasının da en temel aracı. Bugün ne yazık ki Süryanice, Türkiye'de yalnızca Mardin Artuklu Üniversitesi’nde akademik düzeyde öğretiliyor. Temel eğitim seviyesinde ise müfredata hâlâ dahil değil. Oysa bu dili seçmeli ders olarak ilkokuldan liseye kadar devlet okullarında sunmak mümkün.
Bu eğitimin sürdürülebilir olması için de sağlam bir pedagojik altyapıya ihtiyaç var. Süryanice öğretmenleri yetiştirilmeli, çağdaş yöntemlerle hazırlanmış ders kitapları, materyaller ve dijital içerikler geliştirilmeli. Ayrıca Türkiye’nin farklı bölgelerinde de Süryani Dili ve Kültürü bölümleri açılmalı. Kendi hayatımda eksikliğini derinden hissettiğim bu eğitimi, ileride başkaları için erişilebilir kılmak en büyük hedeflerimden biri.
Yok olma tehlikesi altında olan Süryanicenin yaşatılması için ne yapılabilir?
UNESCO Süryaniceyi, "Ciddi tehlike altındaki diller" kategorisinde sınıflandırıyor. Çünkü dili, anadili olarak öğrenen, gündelik hayatta kullanan kişi sayısı hızla azalıyor. Süryanice günümüzde çoğunlukla yaşlı kuşaklar arasında özellikle dini törenlerde kullanılıyor. Yeni nesiller arasında ise bu dil ya hiç öğrenilmiyor ya da ikinci, hatta üçüncü bir dil olarak, sınırlı biçimde aktarılıyor. Bu da dilin doğal kullanım ortamını ve kuşaklar arası aktarımını büyük ölçüde zayıflatıyor. Ancak Süryanice sadece Türkiye’de değil Avrupa, Amerika ve Ortadoğu’daki Süryani diasporasında da konuşuluyor. Bu nedenle Süryanice'nin yaşatılması yalnızca yerel değil, uluslararası sorumluluk ve dayanışma gerektiren bir meseledir. Türkiye’de yaşayan Süryaniler kadar diaspora toplulukları da bu sürecin parçası olmalıdır. Bu bağlamda özellikle Turabdin bölgesindeki Süryani köylerinin önemi çok büyük. Çünkü bu köyler Süryanice’nin hâlâ gündelik hayatta, doğal biçimde yaşadığı nadir yerler. Köyüm olan Bethkustan gibi yerlerde insanlar hâlâ evde, sokakta, tarlada, cenazede, düğünde Süryanice konuşur.
Bu ortamlar Süryanice'nin sadece korunması değil, canlı kalması için çok kritik alanlar. Bu nedenle bu köylerdeki yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve insanların burada kalmalarını sağlayacak sosyal, ekonomik ve kültürel altyapının güçlendirilmesi gerekiyor. Devletin, yerel yönetimlerin ve Süryani vakıf ve derneklerinin bu bölgelere yatırım yapması şart. Eğitim, sağlık, istihdam gibi temel hizmetlerin kalitesi artırılırsa, göçü tersine çevirmek mümkün olabilir. Ayrıca Avrupa’da yaşayan Süryaniler de, Turabdin’deki evlerini onarabilir, köy ortamına uygun yeni evler inşa edebilirler. Çocuklarını Süryanice’nin hâlâ konuşulduğu bu topraklara getirmek, hem dilsel hem de kimliksel aktarıma doğrudan katkı sunar. Aksi hâlde, Süryanice bir nesil sonra ancak bir kurs dili olur, anadil olmaktan çıkar.
Süryanice öğrenmek için imkânlar oldukça kısıtlı. Bunun için ne yapılabilir?
Bugün Süryanice öğrenmek isteyen çok sayıda Süryani çocuk, genç ve yetişkin var. Ancak ne yazık ki bu talebe karşılık verecek sistemli, çağdaş ve yaygın bir öğrenme altyapısı bulunmuyor. Aileler dili evde yaşatmaya çalışsa da, yazılı eğitim olmadan bu aktarım oldukça kırılgan. Özellikle çocuklar için başlangıç düzeyinde konuşma dili odaklı bir öğretim modeli geliştirmek gerek. Bu noktada sadeleştirilmiş, modern Süryanice esas alınmalı. Böylece hem çocuklar dili korkmadan, rahatça öğrenebilir hem de zamanla klasik Süryaniceye geçişleri kolaylaşır. Eğitim mutlaka Süryanice alfabe ile yapılmalıdır. Bu dile gerçekten sahip çıkarsak, çocuklarımız için yaşanabilir kılarsak, Süryanice sadece hayatta kalmaz, yeniden hayat bulur.
Süryani halkına anadili noktasında ne söylemek istersiniz?
Bir dili olmayan halk, halk olamaz. Bizi bu topraklarda binlerce yıl boyunca var eden ve ayakta tutan şey inancımız kadar dilimizdir de. Bu dil olmadan dualarımız eksik kalır, hikâyelerimiz anlaşılmaz hale gelir, hatta mezar taşlarımız bile sessizleşir. Bugün çocuklarına Süryaniceyi öğreten ailelerin çabalarının yaygınlaşması gerekiyor. Bu sadece bireysel bir sorumluluk değil. Kiliselerimizin, derneklerimizin, vakıflarımızın da artık bu konuda aktif olması gerekiyor. Ailelere yönelik rehberler hazırlanmalı, Süryanice kursları sadece yetişkinlere değil, çocuklara da hitap etmeli. Yaz kampları, dil atölyeleri, çocuklar için çizgi filmler, uygulamalar, kitaplar geliştirilmeli. Bu alanlarda çalışan gönüllüler ve uzmanlar desteklenmeli, projeler çoğaltılmalı.
Süryanice sadece bizim dilimiz değil, direnişimizdir. Yeter ki herkes bir kelimeyle başlasın. Çünkü bir kelime, bir halkı kurtarabilir. Süryani halkının geleceğine dair içimde güçlü bir umut var. Sayısız zorluğa, göçe, baskıya ve dağılmaya rağmen biz hâlâ buradayız. Hâlâ Süryanice konuşuluyor, hâlâ kiliselerimizde bu dilde dualar ediliyor, hâlâ çocuklarına bu dili öğretmek için çabalayan aileler var. Demek ki umut sürüyor.
Akademik yolculuğumu tamamladıktan sonra bu dilin ve kültürün yaşaması için somut projeler üretmek, eğitim materyalleri geliştirmek ve gelecek nesillere kaynaklar bırakmak istiyorum. Bu sadece bir hedef değil; bir borç gibi içimde. Çünkü bu kültür bana çok şey verdi ve ben bunu sadece sevmekle kalmayıp, geri vermek istiyorum. Bu halkla birlikte büyümek, birlikte güçlenmek ve birlikte güzel bir geleceğe yürümek istiyorum. Ancak birlikte var olabiliriz. Bu dilin sesi kesilmesin diye konuşmaya, yazmaya, öğretmeye ve üretmeye devam edeceğim. Bu sadece bir meslek değil, sadakat, vefa ve bir varoluş biçimi.