YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Gerçekten de nereden çıkmıştı bu “İsrail Türkiye’ye saldıracak” lafı? Kimse bilmiyor. Öyle bir ihtimal görünmediği gibi, İsrail’in böyle bir niyeti de zaten olamaz. Bu sözü acaba Bahçeli’nin DEM partiyle tokalaşması ile birlikte düşünmeli miyiz peki?

Bir insanın hayatından yedi yıl, böylesi bir ‘hesaplaşma’ güdüsüyle alındı, alınıyor. 12 Eylül darbesinden bahsetmiştim. Geçen gün şunu hatırladım: 12 Eylül darbesi döneminde bile yedi-sekiz yıl sonra tahliyeler başlamıştı. Evet, içinde yaşadığımız dönemi 12 Eylül gaddarlığıyla karşılaştırmak kimi zaman yersiz kaçabiliyor ancak yaşadıklarımızı 12 Eylül’le karşılaştırabiliyor olmak bile, nasıl bir hukuk sistemi içinde olduğumuzu bize anlatmıyor mu?

Buradan satır arası okumak suretiyle Türkiye’nin “Zengezur” projesini tekrar gündeme getirdiğini Ermenistan’ın buna “Barış Kavşağı” projesi ile yanıt verdiğini varsayabiliriz. Bu açıdan bu konuda bir ilerleme olup olmadığını anlamak zor. Ancak görüntülere bakarak da şunları söyleyebiliriz. Görüşme başladığında hayli gergin olan yüz ifadeleri Erdoğan’ın Paşinyan’a kendi yazdığı "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" kitabını hediye ettiği sıralarda gevşemiş görünüyor. Hatta Paşinyan’ın kitabı teslim alırken neşeli bir ifade takınması, Ermenistan’da eleştiri konusu bile oldu.

Sarsıcı bir roman ‘Unufak’. Kökleri Anadolu’ya uzanan Ermeni bir ailenin belki ‘tipik’ hikâyesi değil ama buna benzer öyle büyük mutsuzluklar, hayal kırıklıkları, duvara çarpmalar, aile/çevre içi gerilimler ve yumruk yemeler vardır ki bu ailelerde. Biraz aşina olanlar için galiba tanıdık bir hikâye olacak Kevork’un ve ailesinin romanı.

Türkiye’deki en uzun ömürlü kadın örgütlenmelerinden biri olarak kadınların bir arada güçlenmesine imkan sağlayan; feminist hareketin güçlü simgelerinden biri olan ve feminist hareketin farklı kuşaklar arasındaki geçişine olanak sağlayan; yıllardır kararlılıkla şiddete karşı mücadele eden Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, bu yıl Hrant Dink Ödülü’nün Türkiye’den sahibi oldu. Mor Çatı gönüllüsü İlke Gökdemir ile vakfın mücadelesini konuştuk.

Annem de ergenlik çağında 6-7 Eylül pogromuna tanık olmuş. Bazen anlatırdı, Kumkapı Nişanca’daki evlerinin önünden geçen güruhun nasıl sokağın öbür ucundaki Rum kızların kaldığı öğrenci yurduna yöneldiğini. Sözü orada keser her seferinde, devamını getirmez. Ben de sormam. Orada kesmeyi tercih etmesi de çok şey anlatıyor.

Ahlat’taki fotoğraf Türkiye’deki mevcut siyasi durum hakkında çok şey anlatıyor. Eskiden ‘Kremlinoloji’ diye bir çalışma sahası vardı. Bizim de ‘Ahlatoloji’miz var artık.

Ümit Özdağ'ın paylaşımını okuyunca merak ettim. Acaba bir halk, başka bir halka karşı daha ne kadar kin ve düşmanlığa tahrik edilebilirdi? Ermenileri bu ülkede hedef göstermek o kadar kolay ki. Hele böylesi yalan yanlış dezenformasyonlarla. Adalet Bakanı’na sormak isterdim açıkçası...

Türkiye normalleşme sürecine bir ön koşul getiriyor ve bunu Ermenistan ile Azerbaycan arasında devam eden görüşmelere bağlıyor. Anlaşmadan Bakü ve Ankara’nın ne anladığını ise az önce tarif etmeye çalıştık. Böyle bir manzarada umutlanmalı mıyız veya ne kadar umutlanmalıyız?

Mesele sahipsiz hayvanlar üzerinden iktidarın güç gösterisi yapmasına dönüştü. Sahipsiz hayvanların yaşam hakkını savunanlar ‘şehirli ve elit’, tüm muhalefetin ve tüm uzmanların kabul edilemez bulduğu bu yasayı savunanlar ise ‘millet’ oldu.